Karşımda, mahvedilmiş genç insanlar var. Ey Türke benzemeyen Türk Gençliği! Ne oldu sana böy­le? Birinci vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmekti hani? 'Türk olmak' ne demek, sana önce bunu unutturdular! 'İstiklal' ne de­mek, sana önce bunu unutturdular! 'Muhafaza ve mü­dafaa etmek' ne demek, sana önce bunu unutturdular! Ba­ğımsızlığın tehlikede! Varlığın tehlikede! Hadi muhafa­za ve müdafaa etsene! Vah gariplerim vah! Vah zavallı­lar vah! Hiçbir şeyin farkında değil çoğu. Pazartesi sa­bahları İstiklal Marşı söyleyip bayrağı göndere çekmek­le bağımsız olunmuyor efendim. Nasıl anlatsam size ül­kemde oynanan emperyalist oyunları? Öyle sinsi oyun­lar ki bunlar... Ulan İstiklal Savaşı zamanında olduğu gibi, düşman gelse yurdumu işgal etse neyse. Alırsın silahını koşarsın cepheye o zaman. Tabancan tüfeğin yoksa bı­çakla, kazma kürekle gidersin. Ama öyle mi ya. Bu sin­si savaş. Bu kahpe savaş. Bu modern emperyalist işgal. Sana kim olduğunu unutturuyor. Ortalıkta Türküm diye geziyorsun; ama farkına varmadan başka bir yara­tığa dönüşüyorsun. Saçlara başlara, kılığa kıyafete, ko­nuşma tarzına, ilişkilere, yaşam biçimlerine bakıyorum da, karşımda "Ey!" diyebileceğim bir Türk Gençliği gö­remiyorum.
"Öyleyse kendinizi aldatmayın, çünkü dostsuz kalırsınız. İçiniz size düşman olur. Atalarımız buraya Dostluk Pazarı adını vermişler. Ne güzel yapmışlar! Dostlukta alınıp satılan bir şey var mıdır?" Yaşlı bir adam "Hayır!" dedi. "Dostluk karşılıksızdır." "Ben öyle düşünmüyorum. En karşılıksız sandığımız duygularımız en büyük menfaatleri barındırır. Bir adamı ya da kadını karşılık dediğimiz şeylerden herhangi biri için sevmiyorsak, ondan alınabilecek en büyük menfaate yönelmişizdir demek. Bu nedir bilir misiniz?" "Siz söyleyin efendimiz." "Sevgi. Az şey midir bir kimsenin kendisinden başkasını sevebilmesi? Bu, kabuğunu kırmak demektir. Özgürlüktür sevgi. Bir başkasını severek kendilik zindanından dışarı bir adım atarsınız, döndüğünüzde orası bir zindan değildir artık."
Reklam
Bu kitapla ilgili malzeme araştırırken her taşın altından bir ihanet veya yolsuzluk fışkırdığını gördüm. Hiç tanımadığım namusundan, dürüstlüğünden şüphe edilemeyecek görevlilerin bana gayri resmi verdikleri bilgiler karşısında ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırdım. Demek ki biz, Kıbrıs Barış Harekatı'nda, o tanımadığımız düşman olarak gördüğümüz insanları öldürmeden önce, bu vatana ihanet eden, bu ülke ihsanını böylesine mağdur edenleri cezalandırmamız gerekmez miydi...?
Pogo'nun dediği gibi, düşmanla karşılaştık; düşman biziz. "Ne demek istiyorsun? Benim oturma odamda ejderha filan yok, ejderhaların nesli tükendi, ejderhalar gerçek değil..." "Pencerenden bak... Aynaya bak..."
"Bu tüfek neden atılıyor?" Squealer haykırarak cevap verdi: "Zaferimizi kutlamak için!" Boxer, "hangi zafer?" diye sordu. Dizlerinden kanlar akıyor, bir nalı parçalanmış, ayağını yarmış, arka bacağından da yarım düzine kurşun yemişti. "Hangi zafer mi, yoldaş? Düşmanı topraklarımızdan,Hayvan çiftliğinin mukaddes toprağından kovmadık mı?" "Fakat yel değirmenini ortadan kaldırdılar. İki sene üzerinde çalıştığımız değirmen!" "Ne ehemmiyeti var? Bir değirmen daha yaparız. İstersek altı değirmen yaparız. Yapmış olduğumuz muazzam işleri takdir etmiyorsunuz yoldaşlar. Şimdi şu bastığımız topraklar düşman işgalinde idi. Şimdi Napoleon yoldaşın liderliği sayesinde her karışını geri aldık!" Boxer, "demek zaten evvelden bizim olan şeyi kazan miş oluyoruz" dedi. Squealer, "bizim zaferimiz işte o," dedi.
Yanına gelen her gence sorduğu suallerden en klasiği "Hiç aşık oldun mu?" idi.. Genç kızarır, bozarır, kimisi, "Ne demek aşk asla!" der, kimisi de susar veya mahcup "Evet" derdi. "Asla!" diyen hatta bunun için kızgınlık gösteren adamı mutlaka terslerdi. "Ben" derdi. "hayatta sevmemiş, gönül adamı olmamış insanı ne yapayım? Bu adam aşka düşman".
Fethi Gemuhluoğlu Îçin Yazılanlar
Reklam
"-Ah, sizi öyle arıyordum ki, karşılaşmak için ne zamandır fırsat kolladığımı bilseniz! -Demek siz de beni düşünüyordunuz, öyle mi? -Evet, sizden söz edildiğini duydum; düşündüm de ... -Biliyor musunuz, şu konuşmamız aşk ilanına benziyor ... Doğru söyleyin, şu anda yanımda biraz utanıyorsunuz. Gözlerinizden anlıyorum bunu. -Neden utanıyor muşum? -Neden kzardınız? -Siz neden oldunuz .. diye güldü. -Biliyor musunuz, bu son ay hep kendi kendime, 'Onunla daha ilk karşılaşmada ya ölene kadar dost yada düşman olacağız!' demiştim. -Bunu söylerken de beni seviyordunuz tabii. -Seviyordum, hem de çok seviyordum. Sizi düşünüyordum hep .."
Gülersemçarpılırımgülersemçarpılırımgülxnxnndj
- Bu ağaçtaki adam kim? - Allah! - Allah mı? - Hee! - Demek Allah bu. Dur hele neydir o ağaçta? - Yaratir. Ağacı yarattı, şimdi çıktı dallarını, yapraklarını yaratir. - Allah Allah! Ey hele dur, bu kalabalık niye toplanmış? - Dilek için. Herkes dileğini söyliyecek, ne istiyecekse istiyecek. - Sorgu da sorulacak (mı)? - Helbeeet! Yanaştı, ağacın
SULTAN 4. MURAD ZALİMMİYDİ?
“Hammer, Dördüncü Murad'ın idâreyi eline alışından ölümüne kadar geçen on yedi seneyi mütecâviz zaman zarfinda idam ettirdiği insanların yekünunu 20 bin gösterir. Bu tahmini rakamın tüyler ürpertici azameti karşısında Sultan Murad'ın kan dökücülükteki dehşeti nasıl inkâr edilebilir? Fakat bunun feci ol. duğu kadar büyük bir tarihi zarüret olduğu
Sayfa 642 - (1) İ.Hami Danişmend, a.g.e. C.III, sh. 385 vd.Kitabı okudu
KİMLER İLİM ÖĞRENEMEZ? Eski âlimlerimiz "her şeyin bir engeli vardır, ilmin ise birçok engeli vardır" diyerek ilim öğrenmenin sabır, gayret ve emek isteyen bir süreç olduğunu ve ilim talibini bekleyen pek çok engelin olduğunu belirtmişlerdir. İlim öğrenmenin engelleri arasında ilim tâlibini aşan çeşitli dış engeller olabilir. Bu
997 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.