Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Öyle bir kitle var ki, bu kitlenin düşüncesi her şeye muhalefet olmak. Siyah ayakkabı ister, neden daha koyusunu getirmedin derler. Daha koyusunu getirirsin, bu da çok koyu oldu ya derler. Sürekli bir eleştiri yaparlar, ama kendilerine çözüm önerisi sorulduğunda; onu da ben mi bulayım yahu, hem bak ben öbür tarafı da şöyle şöyle eleştiriyorum
"Burası özgür bir ülke," dedi genç Kral, "kimsenin kölesi değilsin ki."
"Savaşta," dedi işçi, "zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. Yaşamak için çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki, yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz. Bütün gün onlar için uğraşıp didiniyoruz; onlar sandıklarını altınla dolduruyor, bizimse çocuklarımız vakitsiz solup gidiyor, sevdiklerımızın yüzü sertleşip fesatlaşıyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı baş- kası içiyor. Mısırı biz ekiyoruz, ama soframız boş. Kimse görmese de zincirlerimiz var; bize özgür dense de köleyız."
Sayfa 62 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları XXIV. Basım(Genç Kral)Kitabı okuyor
Hasan Kıyafet...
1937 yılında Kırşehir /Kaman'da dünyaya gelmiş, Pazarören Köy Enstitüsü ve Gazi Eğitim Enstitüsü'nde eğitim görmüş, enstitülü yazarların klasik akibetleri gereği, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden nasibini alarak, sorgu, işkence ve cezaevi üçlemesine maruz kalmış, bunun nihai sonucu olarak da sürekli kendine haritadan yer üstüne
"Pandemi süreci ile kadınlar evlerde yaşlılara, hastalara, çocuklara bakıp, hijyen kurallarına göre tüm evi baştan sona temizleyip, evdeki aile bireyleri için yemekler yapıp, daha sık kirlenen bulaşıkları ve çamaşırları yıkayıp, evin ve ailenin dirliği için tüm gün aralıksız olarak ücretsiz ve güvencesiz bir biçimde çalışırken, aynı zamanda
21 Eylül 2019 Cumartesi
08:29
Nizar Kabbani Arap dünyasında direnişin şairidir,
Şam'dan Beyrut'a Kudüs'ten Gazze'ye Bağdat'tan Kahire'ye kadar çığlıkları duyulan ve kalan tüm Arap ülkelerine ulaşmaya çalışan bir sestir Kabbani.
Siyasî açıdan Fransız mandası olaylarının Şam'ında yaşayan Nizar Kabbani'nin babasının evi direnişin ana
"Efendimiz" dedi işçi acı acı. "O da benim gibi bir adam. Aramızda tek fark var: Ben paçavralar içinde dolaşıyorum, o güzel giysiler içinde; benim açlıktan başım dönüyor, o fazla yemekten mustarip."
"Burası özgür bir ülke," dedi genç Kral, "kimsenin kölesi değilsin ki."
"Savaşta," dedi işçi, "zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. Yaşamak için çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz. Bütün gün onlar için uğraşıp didiniyoruz; onlar sandıklarını altınla dolduruyor, bizimse çocuklarımız vakitsiz solup gidiyor, sevdiklerimizin yüzü sertleşip fesatlaşıyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı başkası içiyor. Mısırı biz ekiyoruz, ama soframız boş. Kimse görmese de zincirlerimiz var; bize özgür dense de köleyiz."
"savaşta," dedi işçi, "zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. yaşamak için çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki, yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz. bütün gün onlar için uğraşıp didiniyoruz; onlar sandıklarını altınla dolduruyor, bizimse çocuklarımız vakitsiz solup gidiyor, sevdiklerimizin yüzü sertleşip fesatlaşıyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı başkası içiyor mısırı biz ekiyoruz, ama soframız boş kimse görmese de zincirlerimiz var; bize özgür dense de köleyiz."
Michel Foucault, Batılı modernleşmenin başlangıç döneminde delilerin
toplumdan ihraç edilme biçimlerini çözümlemiştir. Oysa bizler, Akıl geliştikçe, çocukların da nasıl idealleştirilmiş
bir çocuk statüsüne, çocuk dünyası adlı gettoya, masumiyet denilen bir adiliğin içine tıkılmış olduklarını biliyoruz.
Ancak bu arada yaşlılar da insanlık dışı varlıklara dönüşmüş ve normallik sınırları dışına itilmişlerdir. Kültürel gelişmenin çeşitli aşamalanyla birlikte ortaya çıkan ayrımlamalar: yoksullar, az gelişmişler, zeka katsayılan düşük olanlar, sapıklar, transseksüeller, entelektüeller, kadınlar
gibi pek çok "kategoriye" bölünmüşlerdir. "Normal insan" düşüncesini giderek daha ırkçı bir temele oturtan bir dışlama, bir terör folklorudur bu.
"Savaşta," dedi işçi, "zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. Yaşamak için çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki, yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz. Bütün gün onlar için uğraşıp didiniyoruz; onlar sandıklarımı altınla dolduruyor, bizimse çocuklarımız vakitsiz solup gidiyor, sevdiklerimizin yüzü sertleşip fesatlaşıyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı baş kası içiyor. Mısırı biz ekiyoruz, ama soframız boş. Kimse görmese de zincirlerimiz var, bize özgür dense de köleyiz."
“Savaşta,” dedi işçi, “zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. Yaşamak için çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki, yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz. Bütün gün onlar için uğraşıp didiniyoruz; onlar sandıklarını altınla dolduruyor, bizimse çocuklarımız vakitsiz solup gidiyor, sevdiklerimizin yüzü sertleşip fesatlaşıyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı başkası içiyor. Mısırı biz ekiyoruz, ama soframız boş. Kimse görmese de zincirlerimiz var; bize özgür dense de köleyiz.”
“Savaşta,” dedi işçi, “zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. Yaşamak için çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki, yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz. Bütün gün onlar için uğraşıp didiniyoruz; onlar sandıklarını altınla dolduruyor, bizimse çocuklarımız vakitsiz solup gidiyor, sevdiklerimizin yüzü sertleşip fesatlaşıyor. Üzümü biz eziyoruz, şarabı başkası içiyor. Mısırı biz ekiyoruz, ama soframız boş. Kimse görmese de zincirlerimiz var; bize özgür dense de köleyiz.”
§
"Eşitsizlik yeterince düşük olduğunda, darbeleri baskılama ya da düzenleme maliyeti önemsizdir çünkü yoksullar, siyasal statüko altında, gemiyi karaya oturtmamak adına yeterince hoşnutturlar."
§
"Savaşta zayıflar güçlülerin kölesi olur, barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur. Yaşamak için, çalışmaya mecburuz; bize verdikleri ücret o kadar düşük ki, yaşamamıza yetmiyor, ölüyoruz."