Arendt kötülüğün sıradanlığının kökünde "düşüncesizliği" bulu­yor, ki burada aptallıktan farklı bir şeyle karşı karşıyayız. Burada, düşünme ve empati kurma yoksunluğundan kaynaklanan bir durum söz konusu.
Reklam
Ölümün kaçınılmazlığından daha rahatsız edici bir durum yok gibi görünse de, Epikuros, ölümün bir kayıtsızlık sorunu olarak ele alınması gerektiğini dü­şünür. "Ben varken ölüm yoktur; ölüm olduğunda ise ben var olmayacağıma göre, ölüm ne ölüyü ne de ya­ şayanı etkilemeyecek olan, kayıtsız kalınması gereken bir durumdur" der Epikuros.
Bizim sorunu­muz Tanrı hakkında nasıl sorum­luca konuşmamız gerektiği değil, sorumluluğun ne olduğunın tayini hakkında bir fikir birliği bulama­mamız.
Lakin problem, dini ve metafizik inançlar için kanıt olmaması de­ğil, birbiriyle temelden çatışan bir­ çok dini ve metafizik inancın var olmasıdır.
Birisinin, inancı için delil aramaya zamanı yoksa inanmaya da zamanı yok, der Clifford.
Reklam
Fakat günü­müzde halen uzun saatler boyunca çalışmanın kişiye bir nevi erdemlilik hissi kazandırdığına inananlar var. Biz o insanlara, çalışkanlığın erdemli olduğu inancı­nın tamamen bir uydurmaca olduğunu hatırlatmaya devam edeceğiz. Bizler adil dağılımı sağlamaya mec­buruz.
Eğer insanların boş zamanlarında ne yapacaklarını bilmedikleri doğruysa, bu tamamen uygarlığımızın zorlamaları yüzündendir. Russell bunun çözümünü iki basamakta açıkladı. Öncelikle, zevk kavramının bizim iyiliğimiz için var olduğunu kabul etmeyi öğrenmemiz gerekir. Eğer çalışmak erdem ise, çalışmanın sonuçla­rından keyif almak da dengeleyici bir erdem olmalı. İkinci olarak eğitime daha geniş alanda yer vermeli­yiz; çünkü insanlar ancak bu şekilde vakitlerini nasıl daha yapıcı biçimde kullanacaklarını keşfederler.
"Tem­bellik, medeniyetin temelidir. Geçmişte az kişinin keyfi yada tembelliği, çok sayıda insanın emekleriyle sağlanıyordu. Harcanan emeklerin değeri çalışmanın yüce­ liğinden değil; boş geçirilen zamanların güzelliğinden geliyordu. Oysa günümüzdeki modern teknikler saye­ sinde, boş zaman (tembellik) topluma zarar vermeden, adil bir şekilde dağıtılabilir."
Russell'a göre çalışmayı görev olarak görmek "köle ahlakı"nın (iktidar sahiplerinin, güçsüzleri kendi çı­karlarına göre yaşamaya ikna etmelerini sağlayan ara­cın) bir parçasıydı. Ve bu yöntem 'efendilere' özgürce geçirebilecekleri boş vakit sağlıyordu. Ancak Russell, başkalarının gayreti sayesinde elde edilen aylaklığın övgüye değer olmadığına inanıyordu.
69 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.