Papatya&Yakamoz-17 Papatya cevabı geciktirmez... Şu talihime bakın ki, her kelimeniz ruhuma cansuyu oluyor. Bazen soruyorum kendime, "Sizi hak edecek ne yaptım?" diye; bir cevap veremiyorum çoğu zaman. Sizden önceki hayatımı düşündüğümde, "boşluk" kelimesi daha manidar geliyor gözüme. Boşluk, hem de koca bir boşluk; hiç kapanmayacak zannederken, şimdi hiç eksilmeyecek bir boşluk. Geçen gün şöyle bir düşündüm sizi, kaçamak değil, etraflıca bir düşünüş. Şunu farkettim ki, her şeyinizle bana ilham oluyor, hayatıma anlam katıyorsunuz, birtanem. Bir gün beraber yaşlandığımız günleri görmenin derin heyecanı ve umutu içerisindeyim ve artık yüzünüzü göremediğim bir güne bile tahammülüm yok. Ama ne yazık ki, birbirimizi görmeyeli mevsimler değişti, yakamozum. Bu yaz sıcağında gözlerinizin içine uzun uzun bakmak ve sadece sizi düşünmek istiyorum. Söyleyin bana, çok mu şey istiyorum yaralı kuşum? Öte yandan, tüm bu olanlara şöyle bakıyorum: Kader bizi ayrı tutuyorsa ve bir müddet görüşmemiz gerekiyorsa, nar tanelerini teker teker yerleştiren Allah'ın bizim için bir planı olduğuna şüphem yok sevdiceğim. Bu uzun gecelerde şiirlerinizi okumak varken, uyku hiç de cazip gelmiyor doğrusu çoğu zaman. Elimde bir şiir kağıdıyla uyuya kalıyorum. Biliyorum, kızacaksınız bana; nasıl olur da sağlığını tehlikeye atarsın diye. Lakin aşk böyle bir şey değil midir güzel gözlüm? Aşk başa gelince akıl çekilmez mi sevda diyarından? Yüzünüzde ufak bir tebessüm oluşturabildiysem ne mutlu bana. Sizi çok seven ve bir ömür sevecek, Papatya'dan sevgilerle... ---
Her bir varlık, bir zaman varlığa gelmiş, bir zaman varlıkta kalmış ve bir zaman sonra da varlığı çözülecek olmaklık bakımından ortak yasaya uyarlar. Bu ortak yasa, Tanrı ya da Doğa yasasıdır. Yine aynı yasa gereği, evrendeki her varlık diğer varlıklarla sınırlanmış, varlıklar arası karşılaşma ve etkileşim zorunlu kılınmıştır. Tam da bu nedenle herhangi bir varlık sonsuza kadar var kalamaz; ister külçe altın, ister insan, isterse koca bir dağ olsun: Her varlık, diğer varlıklarla zorunlu karşılaşmaları sonucunda zamanla değişecek, sonunda Doğa/Tanrı’da çözülecektir. Bu çözülüş “o” varlık için bir ölüm olsa da, Doğa/Tann bu dönüşümden ne eksik ne de fazla çıkacak, yaratıcı eyleyişle yeni varlıklar türetmeyi sürdürecektir. Bu düşünüş tarzına felsefede “içkinlik” denir ve “aş- kınlık” kavramına karşı bir dünya görüşünü betimler.
Reklam
Hegel'e göre tarih tek ve uzun bir düşünce zinciridir. Ama bu zincirin halkaları rastgele değil, belli kurallara göre birbirine eklenir. Tarihi dikkatle incelersek, bir düşüncenin daima daha önce dile getirilmiş başka düşünceler temelinde ortaya çıktığını görürüz. Ama bir kez ortaya çıktı mı, kaçınılmaz olarak bunun karşıtı bir başka düşünce de ortaya çıkar. Böylece iki karşıt düşünüş biçimi arasında gerilim oluşur. Ve bu gerilim her iki yaklaşımın en iyi yanlarını alan üçüncü bir düşüncenin gelişmesiyle giderilebilir. Hegel bunu diyalektik gelişme olarak adlandırmıştır.
Sayfa 413 - Aydınlanma Çağı- Diyalektik İdealizm
Sokrates'in söylemi ve Nietzsche'nin yorumsal düşünüş biçimi.
Şiir olsun, düzyazı olsun... açımlama olsun, düşünüş olsun... söz; "dışsal ve önsel" şu iki koşula dayanmaktadır. Bir: "konu", iki: "seslenilen". "Konu", sözü sınırlandırıp tutukluyor, "seslenilen" de ona kendi yapısını yüklüyor.
Maoizmin Toplumsal ve İdeolojik Kökeni
1. Çin'de feodal kalırrtılar çok güçlü idi, kapitalist ilişkiler ıse gelişmemişti. Köylüler, küçük tüccarlar, küçük esnaf katmanların dan oluşan büyük bir; yığın,,l düzleyici eğilimlerin ve milliyetçi görüşlerin yayılmasını besiiyen bir taban olmuştur; Maocu ideoloji ve politikanın oluşturulmasına Çin kentlerinde geniş lümpen proletarya
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.