Başkasının kırılganlığı ve fiziksel hastalığı bile itici geliyor, kendi başımıza geldiğini düşününce baş edemediğimiz bu şeyleri başkalarında görmeye dayanamıyoruz. Acıma, bizi sorumluluğun rahatsızlık verici hissinden ya da daha derin bir duygusal bağın acısından kurtaran bir tür kendini tutma biçimi, bir kendimizi koruma yöntemi haline geliyor. Ya da Zweig'ın dediği gibi, "Aslında merhametle alakası olmayan bir merhamet, birinin kendi ruhundan yabancı bir acıyı kovma içgüdüsü."
Ve yaralı birinin her hareket edişinde yarasını hissetmesi gibi, bu unutkanlığım da bana kapılmış olduğum duygu­sal donukluğu hatırlattı yeniden.
Sayfa 12
Reklam
Yıllar süren duygusal uyuşukluktan sonra bir anda beni kül eden bir ateşe yakalanmıştım. Şimdi kendimi açmam, kendi içimden fırlayıp çıkmam, bir sözcükle, bir bakışla kendimi anlatmam, dışıma taşmam, kendimi elden çıkarmam, teslim etmem, basitleştirmem, çözmem gerektiğini hissediyordum – suskunluğun, beni bu sıcak, akışkan, canlı unsurdan ayıran sert kabuğundan kurtarmalıydım kendimi bir şekilde.
Ve yaralı birinin her hareket edişinde yarasını hissetmesi gibi,bu unutkanlığım da bana kapılmış olduğum duygusal donukluğu hatırlattı yeniden.
...içimdeki bu duygusal soğuma o kadar tuhaftı ki, beni korkutmamıştı bile.
Reklam
Kendimi ve içimdeki bu tuhaf duygusal donukluğu bir hastanın hastalığını izlemesi gibi dikkatle gözlemlemeye başladım.
İçimdeki bu duygusal soğuma o kadar tuhaftı ki,beni korkutmamıştı bile.
…duygularıma bir nevi felç gelmişti… duygusal bir iktidarsızlık yaşıyordum, hayata tutkuyla sarılmakta yetersizleşmiştim. (Syf. 17) …sanki camdan yapılmış biriydim ve dışarıdaki dünya tüm ışıltısıyla içimden öylece geçip gidiyordu.… bir şeyler hissedebilmek için kendimi ne kadar zorladıysam da mantıklı nedenlerle bir şeyler hissetmeye çalıştıysam da ruhumdaki uyuşukluktan bir yanıt gelmiyordu. (Syf.20) … ben camlarına yağmur damlalarının vurdugu bir odada oturan adam gibiydim; çevremle aramda görünmez bir tür cam vardı ve onu kırmaya yetecek isteğim yoktu sanki. (Syf.21) Bir sabah aynada şakaklarıma düşen hakları görünce gençliğimin usulca elden gittiğini hissettim. Ancak başkalarının gençlik dediği şey benden gideli çok oluyordu… (Syf. 21) … her günüm birbirinin aynı gibi geçiyordu; ağacın yaprakları gibi yan yana dizilip yeşeriyor sonra da solarak dökülüp gidiyorlardı. (Syf.22) Yalnızca hayatını gizem dolu yaşayan biri gerçekten yaşıyor demektir. (Syf. 116) … onlar benim ne kadar ölü bir yaşam sürdüğümü asla bilmediler ve şimdi de ne kadar hayat dolu olduğumu ve güzelleştiğimi bilmeyecekler. (Syf. 118) Bir kez kendini bulmuş insanın bu dünyada kaybedecek hiçbir şey yoktur. Ve kendi içindeki insaniyeti bir kez anlamış olan, bütün insanları da anlar. (Syf. 119)
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.