Eski Çin'de idam mahkumlarının son gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş. Mahkumlar, cellat da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkı söyler, en sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu olurlarmış. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte cellat, ansızın hareketlenip palasını çeker ve hafiften çakırkeyif mahkumların kafasını, tırpanla başak biçer gibi alıverirmiş. Yine böyle bir infaz ayininde mahkumlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar söyleyerek yiyip içmişler. Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasında görünmüş. Fakat hiçbir şey olmamış. Mahkumlarda biri, cellada sormuş: 'İnfaz neden gecikti?' Cellat: 'Gecikmedi ki,' demiş. 'Fakat kellelerimiz yerli yerinde duruyor.' diye diretmiş mahkum. 'Size öyle geliyor.' demiş cellat, palasına bulaşan kanı göstermiş mahkuma. Dehşete kapılan mahkum, ' Nasıl yani?' diye mırıldanmış. 'Ben çok hızlıyımdır' demiş cellat. 'Ayağa kalktığın anda kellen kucağına düşecek.'
Kıssadan Hisse; kelleniz çoktan gitmiş olabilir ancak siz bunu farketmemiş olabilirsiniz. Bir şey olmuş, ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için bir şey olmamış gibi davranıyor olabilirsiniz ve kellenizin hala yerinde olduğunu sanıyorsunuz. Gerçeği anlamanız için ayağa kalkmanız gerek.