Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mevdûdî, Hint-Pakistan alt kıtasının entelektüel yaşamındaki ilk başlangıcını 1927 yılında daha 24 yaşındayken yapmış- tır ve ilk olarak bir dizi halinde gazetede yayımlanan etkili ilmi çalışması "İslam'da Cihad" (Jihad in Islam) büyük bir heyecan uyandırmış ve sonradan kitap halinde 1930 yılında basılmıştır. O, otuzlu yaşlarının erken yıllarında Hint-Pakistan alt kıtasının entelektüel sahnesi üzerinde önemli, baskın ve cesur bir figür olmuştur. 1933 yılından itibaren editörlüğünü yaptığı aylık dergi Tercümanü'l Kur'an, alt kıtanın Müslüman entelektüellerinin zihin dünyası üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Kırklı yaşlarından itibaren Mevdûdînin yazıları, özellikle Arapça ve İngilizce dillerine tercüme edilerek ulaşılabilir olmaya başlayınca, onun düşünceleri alt-kıtanın sınırlarının ötesini aşarak artan sayıdaki insanları cezbetmiştir. Mevdûdî'nin vefat edene kadar zamanımızın en çok okunan Müslüman yazarı olduğunu ve dünyadaki bütün İslami düşüncelerin, duyguların ve faaliyetlerin yeniden dirilmesine yoğun bir şekilde katkıda bulunduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
"İnsan özgür doğar, fakat her yerde tutsaktır" paradoksu, 18'inci veya daha önceki yüzyıllarda doğru olduğu gibi 20'nci yüzyılda da doğrudur. Bu probleme sadece seküler (secular) bir yapı içerisinde çözüm bulmaya yönelik tüm girişimler, bir noktadan sonra başarısız kalmaktadır.
Reklam
Ebu'l A'la Mevdudi şüphesiz ülkemiz ve dünya Müslümanları üzerinde son kırk yılda en etkili olmuş şahsiyetlerden birisidir. Hayatı, duruşu, eserleri, politik ve güncel meselelere bakışı ile Müslümanların düşünce dünyalarında yeni ufuklar açmış, eserleri ile düşünce dünyamıza ışık tutmuştur. Onun bir ilim adamı, müçtehit bakışı ile irdelediği eserleri Kur'an'ın kavram çerçevesini daha iyi anlamamıza sebep olmuş, özgün bakış açısı, hukuki alandaki liyakati ve inandığı doğrular üzerine ölümü dahi göze olarak yaşadığı hayatı ile yaşadığı çağdan bugünümüze dek tarihe damgasını vurmuştur. Mevdudi, ortaya koyduğu eserleri ile vahyin gelenek ve rivayet dininin içerisinde kendini açıklayamaz bir noktaya geldiğini ortaya koymuş, vahiy ve sünnet temeli üzerinde gerçekçi, yenilikçi ve yaşanılabilir bir din anlayışı inşa etmeye çalışmıştır. Aynı zamanda Batı'nın emperyalist, tahakkümcü ve sömürgeci zihniyetine de karşı çıkmış, siyasal kavramların hem Doğu'da hem de Batı'da olmak üzere dünyanın her yerinde araçsal bir çerçevede kullanıldığını söyleyerek yapılan zulümlere dikkat çekmiştir.
"(Mevdudî'nin yorumu:) Ebû Leheb, Rasûlullah'ın amcasıydı. Bu nedenle, Ebû Leheb sınırı aşmadıkça yeğeninin ağzından kötü söz çıkması münasib olmazdı. İslâm'a muhâlefetin başlangıcında bu sûre nazil olsaydı, Kureyş'in ahlâkî anlayışına göre bir yeğenin amcasını kötülemesi ayıp sayılacaktı. Onun için sûre, Ebû Leheb sınırı aştığı zaman nazil oldu.."
İnsan Yayınları
Leheb suresi
"Rasûlullah'a, daveti genel olarak yayma emri verildiği ve Kur'ân'dan, 'Önce yakın akrabalarını uyar' ayeti nâzil olduğu zaman, Rasûlullah Safâ tepesine çıkarak: 'Ey sabâha! (sabahın afeti)' diye bağırdı. Araplarda bu çağrı, tam sabaha karşı düşmanın bir kabileye hücum etmek için geldiği görüldüğü zaman yapılırdı. Çevrede, 'Bu ses kimindir?' diye sorulduğunda, 'Muhammed'in (s.a.) sesi!' cevabı verildi. Bunu duyan Kureyş'in bütün kabileleri koşarak geldiler. Gelemeyenler, kendi yerlerine bir temsilci gönderdiler. Herkes toplandığında Rasûlullah, her bir kabileyi 'Ey Benî Hâşim! Ey Benî Muttalib! Ey Benî Fahr!..' diye ismi ile çağırarak, 'Dağın arkasında bir ordu size hücum edecek desem inanır mısınız?' dedi. Oradakiler, 'Evet; çünkü biz senden hiç yalan söz işitmedik' dediler. Bunun üzerine Rasûlullah, 'Ben sizi ilerideki büyük azab ile uyarıyorum' dedi. Herkesten önce Ebû Leheb, 'Tebbe leke, hel li házá cema tena? (Kahrolası! Bunun için mi bizi topladın?)' dedi. Bir rivâyet de şöyledir: Ebû Leheb, Rasûlullah'a atmak için taş aldı."
İnsan Yayınları
"İmân eden bir yabancı Rasülullah'a akrabasından da yakın oluyor, küfür üzerinde devam eden kişi kendi akrabası bile olsa bir yabancı olarak kalıyordu. Şunun veya bunun oğlu olmasının hiçbir önemi yoktu."
İnsan Yayınları
Reklam
Birçok kişide imana vesile olan sûre:
"Tebbet yedâ Ebî Leheb'in manası bazı müfessirlere göre, 'Ebû Leheb'in elleri kırılsın' şeklindedir. Tebbet'in manası için, 'Ölsün, heläk olsun veya helâk olmuş' anlamları verilmiştir. Aslında bu kelime bir lanetleme değil, onun akıbetini önceden haber vermektir. Yani gelecekte olacak olay, mâzî sigasıyla şimdi beyan edilmiştir. Bu olayın vuku bulması o kadar kesindir ki vuku bulmuş gibi anlatılmaktadır. Gerçekten de birkaç sene sonra sûrenin bildirdiği gibi olay gerçekleşmiştir."
İnsan Yayınları
"Rasûlullah: 'İnsanın oğlu da bir kesbdir." buyurmuştur."
İnsan Yayınları, (Ebû Dâvûd, İbn Ebî Hâtim)
Ebu Leheb'in nitelikleri, güldürdü.
"Ebû Leheb'in servet sevgisi şu olaydan da anlaşılabilir: Dininin ölüm kalım savaşı olan Bedir Savaşı'na Kureyş'in bütün ileri gelen reisleri gittiği halde o, kendi yerine As bin Hişâm'ı gönderdi ve: 'Bana borcun olan 4 bin dirhemin karşılığı olarak benim yerime gidiyorsun.' dedi. Böylece, iflas eden ve borcunu ödeyecek durumda olmayan As'tan parasını geri alabilmek için bir yol bulmuştu."
İnsan Yayınları
Leheb sûresi, Ebu Leheb'in nitelikleri
"Leheb çok cimri ve servetperest bir adamdı. İbn Esîr, câhiliye döneminde bir defasında Ka'be'nin hazinesinden iki altın ceylan heykelini çalmakla ithâm edildiğinden söz eder. Bu heykeller daha sonra bir başkasından çıkmasına rağmen, bu ithâm, Mekkelilerin Ebû Leheb hakkında nasıl düşündüklerini göstermektedir."
İnsan Yayınları
Reklam
Leheb suresi
"Ebû Leheb'in en köklü yenilgisi ise, İslâm aleyhinde her şeyini ortaya döktüğü hâlde, çocuğunun bile İslâm'ı kabul etmesidir."
İnsan Yayınları
"Boynunda bükülmüş bir ip olarak (ateşe girecektir.)"
"Ümmü Cemîl, boynuna mücevher gerdanlık takardı ve şöyle derdi: 'Lât ve Uzza'ya yemîn ederim ki bu gerdanlığı satarak gelirini Muhammed'e karşı kullanacağım".
İnsan Yayınları
Leheb suresi
"hammålete'l-hatab' kelimesi, odun toplayan kadın anlamındadır. (...) O kadın fesad çıkarmak için lâf taşırdı. Onun için, Arapça ıstılâhına uygun olarak ona odun toplayan kadın denmiştir. Araplar fesad ateşini körükleyen bu tip kişiler için 'odun toplayan kişi' derler. Sa'id b. Cübeyr diyor ki: 'Bir kimsenin kendi günahlarını taşımasına, 'fulânun yahtatibu alā zahrihi (Falan şahıs sırtında odun taşımaktadır) denir. Dolayısıyla 'hammålete'l-hatab'ın manası da 'günahını taşıyan kadın' olur."
İnsan Yayınları
“Onlar Allah’ı bırakıp ta alimlerini ve dervişlerini rabler edindiler.” (Tevbe,31) “Bizden hiçbir kimse Allah’tan başkasını rab edinmesin.” (Al-i İmran, 64) Bu son iki ayette erbab (rabler) kelimesi ile kastedilen,milletlerin ve toplumların kesin olarak kendi önder ve liderleri olarak benimsedikleri kimselerdir.Bu kimselerin uyguladıkları emir ve nehiyler,kural ve kanunlar,helal ve haramlar herhangi bir delile ihtiyaç duyulmaksızın kabul edilmekte ve onlar haddi zatında kendilerini hüküm ve yasak koyma hakkına haiz görmektedirler.
İmam Ahmed’in Hz.Abdullah bin Ömer’den (r.a.) rivayet ettiği hadis,bu ayeti en güzel bir şekilde tefsir etmektedir.Bu hadiste Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir hutbesinde şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “Allah Teala gökler ve yeri avucuna alıp, Hükümran benim,Cebbar benim,Mütekebbir benim,neredeler yeryüzünün hükümdarları? Nerede cebbarlar, nerede mütekebbirler? diye seslenir.” Abdullah bin Ömer,hutbede bu ibareleri okurken,Peygamber Efendimizi bir titremenin tuttuğunu,öyle ki O minberden düştü düşecek diye korkuya kapıldıklarını rivayet etmektedir.
1.500 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.