Ece

112 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 20 hours
İlk Yılların Ekmeği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir Alman kasabasında tamirci olarak çalışan, yirmili yaşlardaki Fendrich’in uzun bir gününü konu alıyor. Bir pazartesi sabahı babasından gelen mektup ile başlayan roman Frendrich’in geçmişe dönük hatıralarıyla kesişiyor; yedi yıldır ayrı yaşadığı öğretmen babası, annesinin ölümü, yoksulluk
İlk Yılların Ekmeği
İlk Yılların EkmeğiHeinrich Böll · Can Yayınları · 2016394 okunma
Reklam
208 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 29 hours
Ölümümüzden sonra konuşma hakkımız olsa neler anlatırdık? Hatıralarımızı mı, son saatlerimizi mi, söyleyemediklerimizi mi yoksa pişmanlıklarımızı mı? Bizi oluşturan şeyler, farklı yaşamlar, inançlar, fikirler, hatalar, pişmanlıklar vb. bambaşka şey. Peki ne kalıyor bizden geriye? Seethaler kitap boyu bu soruları sorgulatıyor. Bir kasabanın mezarlığındaki ölüleri dile getirip onlara hikayelerini anlattırıyor. Aynı kasabada yaşamış insanların yaşamına farklı boyutlarından da bakabiliyoruz, öyküler arasındaki ipuçlarını da yakalayabiliyoruz. Ölümden yaşama doğru bir perspektif bir nevi. Ölümle yaşam arasındaki ince sınırda çok güzel yerlere dokunmuş yazar. Ben yalnız anlatımı biraz tekdüze buldum. Öykülerin tek kişinin ağzından çıktığı çok açıktı. Yazarın biraz farklı şeyler de denemesini dilerdim.
Toprak
ToprakRobert Seethaler · Timaş Yayınları · 2020330 okunma
232 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 35 hours
Seneler, dönemin tarihi ile harmanlanmış otobiyografik bir roman daha doğrusu bir akış, toplumsal bir bellek. Yazar kendi yaşam deneyimi ile toplumun düzenini, değerlerini ve değişimini sınıf çatışmaları, savaşlar, dönemin siyasi olayları, tüketim, kadınlık, teknoloji gibi değişen dünyanın aldığı şekli imgeler, filmler, şarkılar, fotoğrafla sunuyor ve kendini de anlatının dışına atıyor. “Bir yaşamın son görüntüsüne kadar, adım adım, şimdiki zamanı yutan, mutlak, sürekli geçmiş zaman kipinde, kayan bir anlatı olacak bu.” diye açıklıyor romanın sonunda. Bellek, anı, hafıza üzerine hayranlık uyandırıcı bir metin. Her açıdan çok zengin bir roman. Okurken inanılmaz keyif aldım, yeterince vaktim olsa tek seferde okurdum muhtemelen. Dönemin tarihine aşina olunmasa bile rahatlıkla okutuyor kendini. Tarihi detaylarla boğmak yerine film gibi bir izlenim sağlamayı tercih ediyor zaten yazar. Sebebini de son cümlesinde yeterince açık ediyor sanıyorum. “Artık asla var olmayacağımız zamandan bir şey kurtarmak.”
Seneler
SenelerAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20211,578 okunma

Reader Follow Recommendations

See All
192 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
50 yaşını doldurmasına çok az zaman kalmış olan, neredeyse 25 yıl önce kaybettiği eşinden kalan 3 çocuğu ile birlikte yaşayan Martìn emekliliği için gün saymaya başlar. Ağır ağır emeklilik planları yaparken işi ve evi arasında mekik dokumaya devam eder. Derken hiç beklenmedik bir aşkın içinde bulur kendini. Aşk desem de abartılı bir arzu, saplantı veya hızla gelişen absürt hikayelerden değil. Doğal, sıradan ve daha gerçek bir şey. Mutluluğu bulduğuna inanmaya başlayıp, tekinsiz bir umuda tutunarak önünde yeni bir hayat olduğunu düşündüğünde, ona bahşedilenin mutluluktan çok aslında bir mola olduğunun henüz farkında da değildir tabii. Metin tamamen Martìn’in günlüğünden oluştuğu için yaşamınının bu döneminden bir yıl boyunca yazdığı şeyleri okuyoruz. Fazlasıyla dürüst ve içten o nedenle. Her konuda yaptığı tespitler sıradan ve tam hayatın içinden. Kimi yerde güldürüyor, çoğu yerde düşündürüyor. Yaşadığı hayatın yarısını yaşamamış olmama rağmen bilhassa anılar, yaşlılık, yalnızlık üzerine çok farklı hisler yarattı bende. Mola, okuduğum en samimi, en komik aynı zamanda en yürek burkucu metin.
Mola
MolaMario Benedetti · Yedi Yayınları · 2021193 okunma
400 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Amerika’ya göç eden Litvanyalı bir aile. Hayallerinde çalışıp daha iyi bir hayata kavuşmak var. İnsanca yaşayabilmek için, evlenebilmek, ev kurmak, en temel haklardan faydalanabilmek için günde 12-18 saat çalışabilmeleri gerektiğini anlamaları uzun sürmez. Güçleri tükenene kadar hizmet etmeleri gerekir. Bundan emin olmuşlardır artık. Hem hayallerini sonra da gerçekleştirebilirler, ne de olsa Amerika özgür bir ülke değil mi? Halkın sömürülen emeği, hükümetin, memurların ve diğer üst sınıfların birbirleriyle dayanışma halinde sömürüye ortak oluşu, siyasetin ve adaletin arka planındaki yüzü ve bırakın savaşmayı, bunları anlayabilecek kadar eğitimleri bile olmayan, sistemin çarkları arasında kalan işçi sınıfının açlık, hastalık, yolsuzluk gibi şeyler karşısındaki çaresizliğini anlatırken yazar durup üzülmenize fırsat bile vermiyor. Dümdüz, kupkuru anlatıyor ki yazdıkları kalbimizde değil aklımızda yer etsin istiyor bence. Bununla ilişkili olarak da kitapta geçen et endüstrisinin iç yüzü geri planda kalması gerekirken kitap yayımlandıktan hemen sonra gıda sektörüne bazı yasal düzenlemeler getirilmiş. Sinclair de bunun üzerine “Ben toplumun kafasını hedef aldım, ama yumruk onun midesine geldi.” demiş. Sarsıcı bir şeyler okumak isteyenlere tavsiye ederim, ama yumruğu sadece kafasına yiyebilecekler için.
Şikago Mezbahaları
Şikago MezbahalarıUpton Sinclair · Sel Yayıncılık · 2021909 okunma
Reklam
144 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 26 hours
Hayatı her yönüyle sorgulayan orta yaşlı serbest mimar, hayattan pek beklentisi olmayan hatta ondan tasarruf etmeye çalışan biri, kendi hayatıyla ilgili kararları almaktan bile kaçınıyor, eski eşine ve annesine özlem duyuyor ama farkında değil, geleceğin belirsizliği ve yaşamın gereksizliğinde sıkışıp kalmış, bıkkın, kaygılı isimsiz anlatıcı arkadaşının ölümüyle kendini beklemediği ve istemediği bir dünyada buluyor. Geldiği noktada her şey ona hali hazırda verilmiş gibi. Birçok şeyin kendi tabiriyle “elden düşme” olduğunu düşünmeye başlar. Elden düşme ilişkiler, elden düşme işler, elden düşme bir hayat. Diğer yandan burjuva yaşamı ve insanların tüketim alışkanlıklarını gözlemliyor. Benzer alışkanlıklarla aynılaşan insanı eleştiriyor, haliyle karakter dünyaya karşı yabancılaşıyor. Aslında hep bildiğimiz sorgulamalardan, gözlemleri hep günlük yaşamdan düz ve sıradan ama yazarın ilginç betimlemeleri ve gelgitli iç çatışmaları metni daha ilginç ve eğlenceli kılıyor. Yazarın kendine özgü tarzı yine hissediliyor. Beklenen bambaşka bir şey değilse keyif alarak okunan bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Elden Düşme Dünya
Elden Düşme DünyaWilhelm Genazino · Jaguar Kitap · 2020631 okunma
56 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 2 hours
Başlarda baba oğul ilişkisi gibi görünen kitap aslında daha önce pek yazılmayan gerçekleri ortaya döküyor. Egemenlerin siyasi kararlarının kendi hayatlarından çok başkalarının hayatlarında nasıl değişimlere yol açtığını, işçi sınıfının yazgısının siyasilerin ve egemenlerin elinde olduğunu yazar kendi hayatından izler taşıyan kısa yaşam öyküsü ile anlatıyor. Sosyal eşitsizliğin öncesinde yazarın değindikleri de bence çok değerliydi. Toplumun dayattığı düzen, eril zihniyet, işçi sınıfının erkek(!) olma arzusuyla gençliğe adım atar atmaz erkek gibi okulu bırakıp fabrikada çalışmaya başlamaları, babası gibi yaşamak istemeyen, alkol ve şiddetin içinde büyümekten tiksinen çoğu gencin rol model olarak alması gereken kişilerin yine babaları olması, kız gibi giyinmemek, dans etmemek, duyguları gizlemek gibi erkeklikten beklenen şeylerle güzel noktalara değinilmiş. Bu kadar kısa bir kitapta bu eleştiriyi yapmam doğru mu emin değilim ama birkaç nokta benim için eksik kaldı gibi. Bölümler arası kopukluk vardı, bütünlük sağlayamadım. Birden fazla sorunu elli sayfada ele almanın zor olduğunu biliyorum fakat her şeye değinip geçmek bana kolaycılık gibi görünüyor. En azından benim beklediğim bu değildi. Yine de kısacık bir kitabın bu kadar vurucu olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Babamı Kim Öldürdü
Babamı Kim ÖldürdüÉdouard Louis · Can Yayınları · 20201,329 okunma
208 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 34 hours
Çocukluk anısı sebebiyle derin bir utanç duyan, utandıkça toplumdan uzaklaşan ve uyum sağlamayı reddeden Singer yirmili yaşlarını kendinden bile sakladığı yazar olma hayaliyle geçiriyor. Herhangi bir kaygısı veya hedefi yok hatta belirsizlik hoşuna bile gidiyor. Ancak otuz bir yaşına geldiğinde sürüncemede bıraktığı eğitimine son verip kütüphanecilik eğitimi almaya karar veriyor. Hayatının bu döneminden elinde kalan pek bir şey yok ona yapışan 34 yıl dışında. Kimsenin dikkatini çekmeden yaşamayı planlayan, sıradan bir yaşam umut eden Singer kasabaya taşınıp yeni bir hayata başlayacağı için memnun. Kendi halinde yaşayabileceği için de mutlu olduğunu düşünüyor. Genelde ne hissettiğini bilmiyor ama mutsuz olduğunu düşünmek anlamsız olur. Singer kimi zaman hayatının aldığı biçime uyum sağlıyor. Zaman zaman varoluşunu sorguluyor. Yaşamı sürekli bir döngü halinde gibi. En ufak düşüşte baştan başlamak istiyor. Yazarın sıklıkla araya girip karakterlerle ve olaylarla ilgili yorumda bulunmasını çok sevdim. Anlatıcı tanrısal fakat Singer dışındaki karakterleri anlamak pek mümkün değil. Yazar bunu istemiyor ve açık açık söylüyor zira Singer zaten anlaşılması zor biri. Birçok noktada bana Mahcubiyet ve Haysiyet’i de anımsattı. Karakterlerin yaşamlarında benzer noktalar çok fazla fakat Singer çok daha güçlü ve gerçek bir karakter. Herkese hitap edecek bir metin olmayabilir ama okunması asla zor değil. Ben her yönüyle çok sevdim.
T. Singer
T. SingerDag Solstad · Jaguar Kitap · 2021322 okunma
192 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 29 hours
Kadının geleceği yoktur. Kadının geleceği yalnızca şansa bağlıdır. Aşkı bulmak gerekir çünkü korunmak zorundadır. Tek başına bir hiçtir. Mutluluk şans işidir. Evlilik kurtuluştur. Daha iyisi erişilmezdir. Bir eş bulmalı ve çocuk yapmalı ki kocası ona bir gelecek sağlasın. O zaman daha anlamlı bir hayatı olabilir. Belki. Sütyen fabrikasında çalışmaktan daha anlamlı yani. Kapitalizmin ve ataerkilliğin arasında sıkılıp kalan, herkesin, bilhassa kadının birer tüketim eşyası muamelesi gördüğü dünyada mutluluk peşinde iki kadının hikayesi tam da bu bağlamda kesişiyor. Sözünü esirgemeyen yazar farklı üslubu, sert ve sivri dili ile pembe gözlükleri atıp, çıplak gerçeklere bakmaya zorluyor. Katı gerçekleri tüm soğuklanlığıyla, kısa ve basit cümleleriyle, tüm ciddiyetiyle baştan sona eleştirel ve ironik anlatımıyla aktarmış. Gerçekler suratımıza çarpsın istemiş besbelli. Okurken rahatsız olmamak, sinirlenmemek sanırım mümkün değil. Ayrıca Jelinek Avusturya’da evlilik kurumuna saldırdığı ve kültürel değerleri ayaklar altına aldığı iddiasıyla saygısızlıkla suçlanmış ve büyük tepkiler almış. Nobel ödülü alması da tartışmalara sebep olmuş. Bu noktada ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Bilirsiniz, insanların ahlaksız diye nitelediği kitaplar insanları kendi ahlaksızlıklarıyla yüzleştiren kitaplardır.
Aşık Kadınlar
Aşık KadınlarElfriede Jelinek · İthaki Yayınları · 2021542 okunma