Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yanlızım hınzır uğultusu
“Zevceler... zevceler güvenilmez, kıskanç, emreden, fettan ya da dindardırlar… Kocalar hain, hercai, zalim ya da zorbadırlar. Orada, Madame, dünyadaki herkesin özetine sahipsiniz. Bir kusursuzluk örneği bulmayı beklemeyin.”
“Yine de herkes evlenir.”
“Doğru, aptallar ve beceriksizler. Bir filozofun sözleriyle “İnsanlar yalnızca ne yaptıklarını bilmediklerinde ya da artık ne yapacaklarını bilmediklerinde evlenirler.” O zaman insan ırkının neslinin tükenmesine izin verilmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?”
“Neden olmasın? Tek mahsulü zehir olan bir gezegenin kökü o kadar hızlı kazınamaz."
İnsanlığın selamet ve saadetinin böyle kardeşlik ve tam eşitlikte olduğu anlaşıldı. İnsanlar neden şimdiye kadar bu büyük hakikati idrak etmeyerek varlıklarını sürdürmeyi birbirine karşı düşmanlıkta, savaşmakta, kan dökmekte görmek gibi yanlış bir yola gitmişler? Medeniyetin, yetkinleşme fikrinin gayesi birbirini öldürmeye uğraşmak mıdır? Yoksa umumi kardeşliğin kurulmasına çare aramak mı? Neden insan öldürmek tekniğinde en usta olan, savaş âletleri en mükemmel bulunan milletler en medeni, en gelişmiş sayılıyorlar? Şimdiki milletlerin hiçbirisi meğerse medeni sıfatına layık değilmiş. Düşünülse hunharlık bakımından bugünkü gelişmiş insanların mağaralarda, taş kovuklarında adeta inlerde mekân tutup da üzerlerine saldırdıkları avlarını tırnaklarıyla, dişleriyle paralayarak yiyen vahşi ataların- dan çok farkları yok...
Yeryüzü üzerinde çeşitli iklimleri, bereketli toprağı, suyunun ve havasının hoşluğuyla, eşsiz güzellikleriyle benzersiz olan vatanımız kucak kucak servet, saadet bağışlamak için bize her an kucak açarken biz onun bu sürüp giden büyük şefkatine layık evladı olmak hasletini gösteremedik. Daima cehaletle, bağnazlıkla, en çirkin hislerle, düşmanlıklarla birbirimizi yedik. Boğuştuk... Vatanımız bizi insan mutluluğunun başarı ve zafer doruğuna yükseltmek için bütün tabii kaynakları ve teşvik vasıtalarını daima gözlerimizin önunde bulundurduğu halde biz onun bu vaat ettiği nimetlere haksızlık ederek adeta nankörlükle karşılık verdik. Aynı meşru refahın, aynı insani amaçların, istisnasız kardeşliğin asırlardan beri bencilliğin insanlar arasına koyduğu cahilce, haince farkları söküp atacak hakça eşitliğin hep birlikte hizmetkârı olma faziletini gösteremedik. Anlayamadık.... İnsanlık, kardeşlik sevgisinin samimi lezzetini tadamadık.
Sonra ne oluyor biliyor musun?
Geçiyor...
Bir zamanlar uğruna dünyayı karşına alabileceğin insan, yabancılaşıyor sana.. Adım adım uzaklaşıyorsun..
Kör kalsa, yatalak olsa, bacaklarını kaybetse vazgeçmeyeceğin insanın buna hiç değmediğini farkediyorsun..
Bir an geliyor bir şeyler kırılıyor içinde. Bir şeyler dökülüyor..
Sonra ne oluyor biliyor musun?
Ölmeye gidiyoruz diyerek ellerini tutsa, tereddütsüz gideceğin bu insanı hayretle izliyorsun.. Usul usul ağlıyorsun bir yerlerde, gidişine değil haketmeyişine.. Bir an geliyor, dayanamıyorsun..
Sonra ne oluyor biliyor musun?
İp kopuyor en sağlam yerinden.
En güvendiğin kişinin bıçak izi kalıyor sırtında..Kelimelerle anlatılamayacak kadar sarsılıyor hayallerin.
Grileşiyorsun. Oysa biraz umudun olsa, cinayet işlerdin uğruna. Bu kadar çok düşmüş olmasaydın, daha güçlü kalkardın ayağa..
Biliyorsun. Çaresi yok, en çok buna yanıyorsun..
Sonra ne oluyor biliyor musun?
Anlıyorsun.
Korkuyorsun.
Öyle çok yormuş oluyor ki seni,
Ve öyle eksiltmiş, masumiyetine ateş edilmiş gibi hissediyorsun.
Kimse o'nu senin kadar sevemez.
Vazgeçerken, en çok buna üzülüyorsun.
Yalan olmayan şey hakikat değil midir? İnsan toplumu içinde itirafı zararlı olan hakikatler çoktur. Henüz insanların anlama ve kavrama yetisi her hakikati sindirebilecek mükemmel terbiyeye erememiştir. Lakin gerçeği görenler kendi zararlarına da olsa onu duyurmaktan çekinmeyerek hemcinslerinin olgunlaşması için uğraşmaya kayıtsız kalmamalıdır.
Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey, şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı ânı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu.