"Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı."
Diyerek başlıyor üstad yazmaya. Ona üstad diyorum çünkü kalemini böyle terbiye edip kağıdına savuran yazar az bulunur. Özür dilerim "Üstad" kelimesini küçük harfle yazdım.(Hem de iki kere) Kalem erbabını anlatırken de saygı lazım elbet.
Bu kitapta Oğuz Atay'ın sekiz muazzam
Anton Çehov gibi Rus yazarların nicesi Gogol'ün Palto'sundan çıkmıştı. Ama o paltoyu diken dükkanın da Puşkin olduğunu unutmayarak elbette...
İronileriyle, kendisine has yazım tarzıyla, Akaki
40’lı yıllarda cereyan eden Nazi zulmü, Yahudi olan Anne Frank ve ailesinin de tasfiyesini gerektirir. 1942 yılında Hollanda’ya yerleşen aile, iki yıl boyunca gizli bölme kampında dehşetin ve korkunun doruklara ulaştığı bir zamanda, savaşın yüzlerine güleceği tek haberi beklerler: Irkçılığın, vahşetin, ölümlerin, diktatörlüğün, nazizmin son
Fısıltı çok mükemmel bir kitaptı. Yazarımızın ilk kitabı olmasına rağmen çok akıcıydı ve sürükleyiciydi. Yine her zamanki gibi incelememi iki bölüm şeklinde yazacağım. Spoilerlı ve Spoilersız olarak. Spoilersız yerlerde spoiler yok bana güvenebilirsiniz.
Bu bölümlere geçmeden önce kitabımızın spoilersız bir şekilde konusundan
Bir serin daha sonuna geldik. Şampiyon serinin diğer kitapları gibi muhteşemdi. Kitabın sonu çok duygu yüklüydü. Birazcık ağlamış olabilirim(Tamam birazcık değil çok ağladım. Kabul ediyorum.). Serimizin son kitabı olduğu için hem de bu kitap hakkında konuşacaklarımın çok fazla olduğu için her zamanki gibi incelememi iki bölümde yazacağım. İlk önce