Norveçli ekspresyonist ressam Edvard Munch, Oslo'da eğitim aldıktan sonra belirli aralıklarla Almanya, İtalya ve Fransa'da yaşadı. Gauguin ve Van Gogh'dan etkilendi; hatta kendinin de en az onlar kadar hastalıklı bir mantığa sahip olduğunu kabul etti. Aslında bu Munch'un sanat hayatına önemli bir katkı sağlayarak eserlerini hayat, aşk ve ölüm arasında dolanan bir üçgende vermesine neden oldu. Çizgileri ve renkleri birbirinin içine geçirerek kullanmasıyla dikkat çekti. İlk dönem eserleri daha karamsar olmasına rağmen yaşamının sonuna doğru yaptığı tablolarda, bu kötümserliğin yerini mutluluk ve umudun aldığı açıkça görülür. En önemli tablosu 'Çığlık', korkan, umutsuz ve karamsar bir insanın yüzüne verdiği ifadedeki mükemmelliğiyle dikkat çeker. Doğanın çığlığı olarak da anılan eserde
ressam, gün batımı esnasında, trabzanlara yaslanmış insanın, doğanın sesini duyduğu andaki ifadesini resmeder.