Spoiler içerir..
"Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi."
Jack London'ın kitaplarından beni en çok etkileyen, boşluğa düşüren ve kendi içimde muhakeme yapmamı sağlayan kitabı,Martin Eden. Yarı otobiyografik bir eser olan roman, Martin'in eğitimsiz, ilkel bir denizciyken burjuva sınıfından bir kıza duyduğu aşk uğruna başarılı bir yazara dönüşmesini anlatır. Toplumsal eşitsizlik ve sınıfsal ayrımcılığın yaşanması, Martin'in yaşadığı dönüşümün varoluşsal sancılarını ortaya çıkaran önemli noktalardır. Martin'in gerçekliği sorgulayışı ile burjuvazinin çarpıcı iki yüzlülüğü, bana Edvard Munch'un 'Çığlık' eserini anımsattı kitap boyunca. Her şeyin anlamını bulduğunu zannettiğimiz o an, derinlerde yatan karanlığın içgüdüsü mü yoksa acı zannettiğimiz hissiyatın ortaya çıkardığı bir değişim yahut farkındalık mi?