Niye böyle? Felsefe şölenine katılsak bile neden rasyonaliteden tam nasiplenemiyoruz? Batı'nın "karikatür" dediği melodramdan, algılayamadığı arabeskten vazgeçemiyoruz? Hayatımıza mana katan şey, yaşam kalitemizi düşüren efkâr mı yani? Ben ki hazzı sevdaya yeğ tutan bir modern bireyim. Gelgelelim ıstırabın büyüsünden yakamı kurtaramıyorum. "İlk günah" ile "ezelî yemin" arasındaki fark mı bu? Aşk ateşi yanınca niye her şey küle kesiyor? Delirmemiz şart mı? Hüzün hipotezi, naz nazariyesi ve sitem sistemine bağlıyız işte. Gözyaşında yüzmeyen gülüş geçersiz. Teslimiyet, isyanı er geç kuşatıyor. Kendi kalbiyle şut çeken divane forvetleriz. Radikal romantikler, kanlı canlı fâniler, mutsuzluktan memnun kalenderleriz. Bu diyarda da katı olan her şey buharlaşıyor. Taş yürekler hariç.
Sayfa 214 - April Y.
İçimin dağlarını duman basmış: Ağaçların dalları bir o yana bir bu yana Ve yapraklar ve kuşlar birbirine karışmış; Savruluyorlar gökyüzüne Ve onlara ve hareket eden her şeye inat Sonbaharla birlikte efkar Demir atmış içimin derinliklerine.
Erdem Bayazıt
Erdem Bayazıt
Reklam
Yine akşam, yine gurbet, yine başımda efkar Ve yine içimde şarkılı sesin. Gözlerimde çizgi çizgi duraklar Duraklarda hayal meyal sen misin?
Yavuz Bülent Bakiler
Yavuz Bülent Bakiler
Kulakları çınlasın, bundan önceki iş yerimde, tartışmadan hiç hoşlanmayan bir arkadaşım vardı. Herkese, «Kabul kardeşim» derdi. Sonra da hünermiş gibi öğünürdü: «Benim adım uyaroğlu, kime olsa uyarım!» La Fontaine'in kamışı gibi, her fırtına önünde eğilmeyi, fırtına geçtikten sonra doğrulmayı kurnazlık sayardı. Arkadaşımın kulakları bir daha çınlasın ki, benzerleri günden güne çoğalıyor yurtta.
Sayfa 35 - Remzi Kitabevi-1969Kitabı okudu
Ne olduğunu gizleyemem . Efkâr basınca kimsenin şaklabanlığına gülmem. Karnım acıkınca yerim,kimsenin keyfini bekleyemem. Uyku bastırınca uyurum, elalemden bana ne ?Neşelenince gülerim , kimsenın sırtını sıvazlayamam , kimsenin nabzına göre serbet vermem .
İstanbul şehri ağlıyor şimdi gökler mecnun rüzgâr yolcu bulutlar şimdi yürek sarhoş kâğıt sarhoş kalem sarhoş minareler elpençe divan durmaktan usanmış mavi yeşil neon lâmbaları bir sönüp bir yanıyor son tramvaylar fren çözüp uykuya doğru uzamış ve iliklerine kadar geçmiş efkâr İstanbul şehri ağlıyor   ben mehtabı içmişim gökyüzü içime akmış onlar anadan üryan ansızın karşıma çıkmışlar bir hayal bir rüya gibi gelip elimi sıkmışlar kimisi l'eshane’den kimisi beykoz fabrikası'ndan gözleri nemli değilmiş ama galiba açmışlar bu kan mıdır kızılcık mıdır mum gibi veremliler ölüm gezer gölgeniz misâli arkanızdan merhaba mahkûmlar kelepçeliler yumruklarınız koparılmak istemez sınıf                                                      kavgasından
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.