Newton ve Maxwell de, uygarlığın günün birinde aya uzay gemileri göndermek veya şehirlere muazzam santrallerle elektrik vermek
için gerekecek kaynaklara sahip olacağını muhtemelen yaşamları boyunca hiç düşünmemişlerdir. Onların zamanında sanayi ve
ticaret, kendi kuramlarının içinde yaşayan olasılıkları hazmetmek ve hatta anlamak için çok ilkeldi.
Şanslıyız ki, teknolojik ilerleme geometrik olarak devam etmektedir. Bununla beraber, beyinlerimiz ve hayal güçlerimiz geometrik büyümeyi kavrayamaz. Bir bilimkurgu romanının yazıldıktan on yıllar sonra okunduğu zaman daima böylesine tuhaf görünmesinin nedeni, budur. Geri dönüp baktığımız zaman, yazarın hayal gücünün kendi zamamındaki teknoloji ile kısıtlı olduğunu görebiliriz. Bilimkurgu, yalnızca mevcut durumun doğrusal bir tahmini veya uzantısıdır. Bu yüzden bilim, daima bilimkurgudan daha garip olmuştur.
...gökbilimci Nikolai Kardashev, gelişmiş
uygarlıkları üç kategoriye ayırmıştır: Bütün bir gezegenin kaynaklarını denetleyen tip I uygarlık; bir yıldızın kaynaklarını denetleyen tip II uygarlık; ve bütün bir galaksinin kaynaklarını denetleyen tip III uygarlık.
Bu ölçek üzerinde, teknolojik açıdan hâlâ tip I konumuna
erişmenin eşiğinde
Güneş'in bir yıldızdan başka bir şey olmadığımnı söylediği için 1600 yılında kazığa bağlanıp yakılan Giordano Bruno'dan bu yana, entelektüel açıdan uzun bir yol geldik. Fakat, teknolojik bir ölçekte hâlâ bebekliğimizi yaşamakta,
güneş sistemindeki en yakın gezegenleri daha yeni keşfetmeye
başlamış bulunmaktayız. En büyük roketlerimiz dahi Güneş'in
kütleçekimsel kuvvetinden kurtulmayı zorlukla başarabilmektedir.Yine de, göreli olarak ilkel teknolojik gelişmemiz göz önüne
alınacak olursa, simetrinin muazzam gücünü kullanarak da olsa
zamanın kökeni üzerinde fikir yürütmeyi başarabilmiş bulunuyoruz. Evrimsel bir zaman ölçeği üzerinde, ormanlardan çıkışımızdan beri belki yalnızca iki milyon yıl (göz kırpmaktan başka bir şey değil) geçmiştir, fakat milyarlarca yıl önce, zamanın başlangıcında meydana gelen olaylar üzerine daha şimdiden dikkatli, rasyonel beyanlarda bulunabilmekteyiz.
Süper sicim kuramı, bizi inanılmaz bir şekilde zamanın başlangıcına, Dünya'daki bütün kuvvetlerin mükemmel bir şekilde simetrik olduğu ve tek bir ana süper kuvvet halinde birleşmiş olduğu bir döneme geri götürmektedir. Süper sicim kuramı, var oluşumuzun merkezinde yer alan fakat bütün insan deneyimlerini aşan olaylara ilişkin soruların yanıtlarını verebilecektir.Şaşılacak bir şey, fakat evrenimizin başlangıçta tahmin ettiğimizden çok daha basit olduğunu anlamaktayız. Bir bakımdan,
dönüp dolaşıp aynı yere geri dönmekteyiz. Newton'dan önceki
zamanlarda bilim insanları evrenin mükemmel bir düzene ve
yapıya sahip olduğuna inanmaktaydı. Bununla beraber, 1800'lü
yıllarda göreliliğin ve kuantum mekaniğinin doğuşuna giden
kargaşa nedeniyle fizik, düzensiz ve karmakarışık bir görüntü
veriyordu. Şimdi başlangıçtaki görüşümüze düzenli bir evrene geri dönüyormuşuz gibi görünmekte, çok daha yüksek, daha gelişmiş bir düzlemde olsa da.
...süper sicim kuramı, evrenimizin on boyutlu bir evren olarak başladığını, sonradan dengesizleşerek şiddetli bir şekilde dört boyuta çöktüğünü öngörmektedir. Bu afetsel olay, orijinal Büyük Patlama'yı yaratmıştır.
Alternatif dünyalar olasılığına kapıları açan ilk kişi, kuantum
mekaniğinin kurucularından biri olan ve anti madde kuramını
kazara keşfeden Paul Dirac'dır...Dirac, negatif enerjili maddenin tamamen alelade madde gibi görüneceğini, fakat zıt yüke sahip olacağını buldu. Örneğin
anti elektron pozitif yüklü olacaktı ve ilke olarak negatif yüklü
bir anti protonun etrafında dönebilir, böylece bir anti atom yaratabilirdi. Bu anti atomlar da birleşerek anti moleküller ve hatta
anti maddeden yapılmış anti gezegenler ve anti yıldızlar yaratabilirlerdi.
İlk olarak Dirac tarafından öngörülen anti maddenin varlığı,
sonradan California Teknoloji Enstitüsünden Carl Anderson tarafından, bir manyetik alan içerisinde yanlış yöne giden bir elektronun fotoğrafında dikkat çeken kozmik ışın izlerinin incelenmesi sonucunda anti elektron'un (pozitron olarak adlandırılır) keşfedilmesiyle kesin olarak kanıtlandı. Bu, hiç şüphe götürmez bir şekilde pozitif yüklü bir elektrondu...Madde ve anti madde çarpışırlarsa birbirlerini nötralize ederler ve muazzam bir enerji açığa çıkar.
Carroll'un gerçek ismi Charles Lutwidge Dodgson idi; Oxford'da ders veren bir matematikçiydi ve matematiksel mantık
alanına özgün katkılar yapmıştı. (Kraliçe Viktorya onun çocuk
kitaplarını o denli beğenmişti ki, yazacağı bir sonraki kitabı göndermesini ısrarla istemişti. O da bu isteğe hemen uydu ve kraliçeye soyut matematik konusundaki en son kitabını gönderdi.)
Carroll, Alis Harikalar Diyarında'yı temel olarak mantık oyunlarıyla çocukları eğlendirmek amacıyla yazmıştı. Gerçekte Carroll, çocuklara kuralları bizimkinden tamamen farklı başka dünyaların var olabileceğini anlatmaktaydı.
Evrenimiz, Büyük Patlamadan bu yana genişlemekte olan hiperkürenin yüzeyinde yaşamaktadır. Galaksiler, şişirilen bir
balonun üzerindeki noktalar gibi sürekli olarak birbirinden
uzaklaşmaktadır.