“Meltem’le yan yanayken dahi birbirlerine mektup yazmalarını düşündü. Mektup onlar için bir oyundu, diyemediklerini söyleme kolaylığı, biraz hayal, biraz gerçekti.”
“Ey Tanrım biraz günışığı ver bana, biraz yağmur! Bir adam gördüm içindeki canavarı bağlamış ardı sıra sürüklüyordu. Yanına gittim, "Amca," dedim. Duymadı. Daha yüksek sesle seslendim, "Amca nereye götürüyorsun bu vahşi yaratığı?" Dedi, "Evlat, çok öfkelendi. Masalcıya götürüyorum, biraz hikâye anlatsın, dinsin. Uyutmuyor geceleri..." Ağzım açık arkadan bakakaldım ve ne mutlu dedim ne mutlu içindeki canavarı görebilene, ilacını bilene ne mutlu...”
Ayı güler...Der ki,
"Var,yoluna git insanoğlu,var git köyüne,çoluk çocuğuna.İnsanoğlunun mayasında ihanet vardır.O dara düşünce dost olur,darlık bitince unutur geçmişini..."
Tutuklandığımız o son günün müziğini taktı. Sustuk. Yeni Türkü çalıyordu.
“Telli telli şu telli turnam...
Sakın çıkma patika yollara
O dağlara kırlara o karlı ovaya
Yenik düşüyor her şey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya
Telli telli telli şu telli turna
Sanma ki yaralı uçmaz bir daha
Takılmış kanadı göçmen bulura
Döner gelir bir gün konar yurduna...”