Elif Demir

All I want to do is hug her tight and tell her that everything is going to be okay. Not because either of us believes she’s going to survive, but because once she’s gone, she’ll be in a better place than she is now.
Reklam
When a word is said so many times, it doesn't even sound like a word anymore. It sounds like gibberish –a sound comprised of pitch and tones that hold no real meaning. A construct that humans have formed to communicate their wants and needs. But what do words f-ing matter when no one listens?
Her sözcüğü tekrarlamak zorunda, kekeme biri gibiydi ölüm; tıpkı şiiri bitirince gene baştan başlayan biri gibi.

Reader Follow Recommendations

See All
Hayat, soğuk kayıtsız, herkesin maskelerini çeker alır zamanla; maskeleri de hani çoktur herkesin. Fakat bazıları hep aynı maskeyi kullanırlar, ister istemez kirlenir, yıpranır bu maske. Tutumlu kimselerdir bunlar. Bir kısmı evlatlarına saklarlar maskelerini; bir kısmı da vardır ki boyuna maske değiştirirler, ama yaşlandıklarında görürler ki bir sonuncu maske kalmış ellerinde, ve bu da pek çabuk eskir, o zaman maskenin gerisinden gerçek yüzleri çıkar ortaya.
Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışamamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim? Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. Yeryüzünün, gökyüzünün güçlülerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler için.
Reklam
Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar; birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz yavaş, ecelleriyle sönerler.
Ben sadece uzak ve biçare bir seyirciydim, onlarla aramda derin bir uçurum açılmıştı, anlıyordum. Bugün boştu kalbim ve çalılar bitkiler o zamanlardaki büyülü kokularını yitirmişlerdi, anlıyordum. Servilerin arasında boşluklar, fasılalar belirmiş, tepeler kavruklaşmıştı. Ben eski ben değildim; çağırsaydım getirseydim de konuşsaydım onunla, duymaz anlamazdı beni. Yüzü eskiden tanıdığım bir adamın yüzü olurdu da benim yüzüm olmazdı, benim bir parçam bile olmazdı.
Şimdiye kadar tasarladığım haliyle dünya, değerini yitiriyor, geçersizleşiyordu; gecenindi söz; dünyanın yerine gecenin karanlığı hüküm sürüyordu' (bana öğretmemişlerdi geceye bakmayı, geceyi sevmeyi).
Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep.
Hem sonra daha nesine takılıp kalacağım bu dünyanın? Hayat denen şeyden el çektim, bıraktım, pekâlâ, gitsin elimden! Ben gidince de, adam sen de, kim isterse okusun benim bu kâğıt parçalarını. Ne gelecek umurumda, ne onlar. Yazıyorsam, yazmak ihtiyacı beni zorluyor da ondan.
Reklam
O eski ressam, belki bin yıl önce, acıda çilede benim derttaşım değil miydi? Benim geçtiğim ruh hallerinden geçmemiş miydi? Ben ki şimdiye kadar kendimi yaratıkların en mutsuzu görüyordum, şimdi şimdi anlamaya başlamıştım: İnsanların, kemikleri çoktan çürümüşken, hücreleri belki mavi gündüzsefalarına karışmış yaşamaya devam ettikleri zamanlarda, şimdi şimdi anlamaya başlamıştım, insanların henüz tepelerde kerpiç kulübelerde oturdukları zamanlarda, aralarında feleğin hışmına uğramış bir ressam yaşamıştı; lanetlenmiş bir ressam, herhangi, benim gibi, mutsuz bir kalemdan ressamı belki. Şimdi biliyordum, o ressam da bir tutkuyla yanıp tutuşmuş, bir çift iri, siyah göz için, o da tıpkı benim gibi kendini yemiş, bitirmişti. Teselli bulmam için, bunu bilmek yetti bana.
Bu yeryüzünde yaşayanların dünyasıyla hiçbir bağlantısı olmayan uçucu, sırça, rakik ruhu, kıvrımlı elbisesinden ona işkence eden gövdesinden yavaşça çıkmış, başıboş gölgeler dünyasına gitmiş, sanki benim gölgemi de beraber götürmüştü.
Gözlerinde, onun o siyah gözlerinde aradığım derin, ebedî geceyi buldum.
Fakat o pencere kapatılmıştı ve o, benim için bir demet taze çiçekti âdeta, çöplüğe atılmıştı.
Lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
97 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.