IV.Murat Revan Seferi sırasında kale komutanı Emirguneoğlu’nu esir almıştı. “Şah’ın nerede”diye sormuştu. Emirguneoğlu sultana “senin kılıcın keskin, atın yüğrüktür. Şah dediğin kaç paralık adamdır ki senin karşına çıksın”demiş ve sultanın beğenisini kazanmış hoş sohbeti yakın nedim halkası arasına sokmuştur. Önce halep Beylerbeyliğinı vermiş, Sonradan İstanbul’a çağırmıştı boğazda bulunan Emirgan korusu ona tahsis edilmişti. Zaten Semt adını bu isimden alacaktır.
Menekşeleri Sait Faik te çok severdi. Sait, onların öyküsünü de yazmıştır: "Menekşeli Vâdi". Öyküyü okumuşsanız, bu Menekşeli Vadi'nin, Mecidiyeköy dolaylarında bir yer olduğunu bilirsiniz.
Gerçekte, böyle bir yer yoktur.
Ama Sait bunun varlığına inanırdı. Bunu bir kez, bize de göstermek istedi. Sanımca 1946 kışıydı. Bir pazar günü, dört kişi yola çıktık: Sait, Arif, Bebe Lütfü (Lütfü Özkök) ve ben. Şişli-Zincirlikuyu üzerinden Emirgân'a inecek, oradan Arnavutköy'e uzanacaktık.
O zamanlar biz, her hafta, Arnavutköy'e yürürdük. Bunu Sait için yapardık. Sait'in Arnavutköy'deki sevgilisini, uzaktan da olsa görmesi gerekti. O gün de, Menekşeli Vâdi'yi görmek değil, sadece yoldaşlık etmek için dileğine boyun eğmiştik.
Emirgan Korusu'na yaklaştığımız bir sıra, Sait eliyle sağ yanımızdaki bir koyuluğu işaret etti:
"İşte, dedi, Menekşeli Vâdi orası..."
Ben, Sait'in elinin doğrultusunda hiçbir şey görememiştim. Öteki iki arkadaşımın durumu da benimkinden başka değildi.
METİN AKPINAR
“Annesinin zorlandığı her işe o koşuyordu. Camları silmekten tutun da yerleri süpürmeye kadar...
Güney ablası da evlenip evden gidince Metin artık evin hem oğlu hem kızı olmuştuadar.. Her iş geliyordu elinden.
Karşı komşu Sudi Saka, sporcu.. Bahçesinde barfiks vardı. Arada sırada çağırırdı genç Metin'i, birlikte antrenman
"El ele Emirgan Korusu'na geldiğimizde bizi lalaer karşıladı. Boğaz'ı gören bir banka oturduk yan yana. Konuşmuyorduk. Denize bakıyorduk. Kendini bana yaklaştırdı. Elini omzuma attı. 'Benimle evlenir misin' dedi. Şaşırmıştım. Yanaklarımın kızardığını biliyordum. Yüzüne bakamadan 'Anneme sormalıyım' dedim. Omzumu hafifçe okşadı.
Akşam eve gelip olanları anlatınca 'Babana danışmalıyım' dedi. Beş sene olmuştu annemle babam ayrılalı. Babam, ikinci annem Yıldız Moran ile evliydi.
O mayıs akşamı babam, annemin Caddebostan'daki evine geldi. Sofrada babamla karşılıklı oturduk, annem ise başa oturdu. Önce yemek yedik. Sonra annem konuyu açtı. Sordu. Benim yanaklarım yine kızarmıştı. Cevabını bekliyordum ama vermedi. 'Benim şiir kitaplarım nerede' diye sordu. Annem kitapları sofraya getirdi. Babam tabağını kenara itti. Rakı bardağını kitaplarından uzaklaştırdı. Sayfaları karıştırmaya başladı. Şiirle cevap vereceğini anlamıştım. Makaralı teybi sehpanın üzerine koyup düğmesine bastım."
Kızı Seda Hanım, ses kaydının dolayısıyla kitabın hikâyesini bu şekilde aktarmış. Kitap, şairin kendi şiir tanımıyla 'Bir kelimeye bin anlam yükleme sanatı'nın incelikli örneklerinden. Okumak iptiladır, müptelalara selam olsun!
''Baktı uçağa Üniversiteli
ve düşünceler kafasında atladı birbirinden:
''Teknik
ter ve kan içinde kuruluşu getiren
teknik
elektrik, motor, mazot
pike yapıyor pilot
kolan vururken Emirgân Korusu'nda ben