Abdulkadir Çelebioğlu
Abdulkadir Çelebioğlu
aynı yorumu tekrar buraya yazıyorum öyle silip engellemekle ve yaldızlı sözler ile insanları sapıklığa sürüklemeyin. Risale-i Nuru bir siz okudunuz zaten başka hiç kimse okumadı ve herkez cahil. Ayrıca öyle gözüküyor ki sizde Risale-i Nur okumaktan Kur'an ve hadisleri anlayamamış sınız. Ayrıca harici ve tekfirci
Kırık Kanatların Ardından Yeniden Doğuş
Vücudumda kaç dikiş olduğunu artık bilmiyorum. Her biri bir yara izi, her biri bir hikaye... Hayatımı diktiler, parça parça, sanki kırık bir vazoyu onarmaya çalışıyorlarmış gibi. Oysa ben o vazoyu kırmak için ne kadar uğraşmıştım. Bir zamanlar ruhum özgür bir kuş gibiydi. Gökyüzünde süzülüyor, sınırları tanımıyordu. Fakat kanatlarım kırıldı, dünyaya çakıldım. Kendimi karanlığın içinde buldum, umutsuz ve çaresiz. Ama pes etmedim. Savaştım, kendimle, dünyayla, her şeyle. Ve sonunda, bir ışık gördüm. O ışık beni buraya, bu masaya, bu dikişlere getirdi. Hayatımı diktiler, evet. Ama ruhumu da diktiler. Parçaları bir araya getirdiler, kırık kalbimi onardılar. Bana yeniden yaşama şansı verdiler. Artık dikiş izlerimi saklamaya çalışmıyorum. Onlar benim bir parçam, hikayemin birer kanıtı. Bana ne kadar güçlü olduğumu, nelerden yediğimi ve neleri atlattığımı hatırlatıyorlar. Ben bir savaşçıyım. Bir hayatta kalan. Ve bu dikişler, zafer madalyalarım gibi gururla taşıyorum onları. Hayat bir mücadele, biliyorum. Her gün yeni bir engel çıkıyor karşıma. Ama ben pes etmiyorum. Dikişlerim beni geri tutmuyor, aksine bana güç veriyorlar. Bir gün, o özgür kuş gibi tekrar gökyüzünde süzüleceğimi biliyorum. O gün, dikişlerim de birer anı olarak kalacak geride. Ve ben, o anıları gururla taşıyacağım.
Reklam
İyi ki doğdun sevgilim :)
Doğum günlerimizde çocukken perilerden çok şeyler isteriz. Belki de böyle bir bekleyişin altında yatan umutlar bizi her yıl mutluluğa erdirir. Kime ait olursa olsun doğum günlerimize bir ruhun özenle anlam yüklemesi büyük bir çabadır. Ya da tamamen rastlantı... Bir doğum günü perisinden bahsedeceğim size. O peri ki, "Beni yalnış
İnsan aklının sınırları, onun hakikati tam anlamıyla kavramasına engel olur. Ne kadar çabalarsa çabalasın, insan varoluşun özünü tam anlamıyla anlayamaz; bu, onun yetersizliğinden değil, bilakis, evrenin sonsuz karmaşıklığından kaynaklanır. Hakikat, tüm detaylarıyla insan algısının ötesindedir. İnsan, her ne kadar bilmeye çalışsa da, evrenin derinliklerinde saklı olanı tam olarak keşfetmesi mümkün değildir. Bu yüzden, bilgelik, bilginin sınırlarını kabul etmekle başlar ve insanı, bilinmezlik karşısında mütevazı olmaya davet eder.
Sahip olmak ya da olmak 3
Sahip olmak" şeylere, nesnelere ilişkindir ve bunları görüp, tutmak ve de tanımlamak kolaydır. "Olmak" ise, yaşantılara ve bazı içsel süreçlere dayandığı için, dile gelmesi, tanımlanması- zor ve hatta imkânsızdır. Kişilik dediğimiz, dışa vuran yanları- mızı, yani taşıdığımız maskeleri tanımlamak mümkündür. Çün- kü bu, dışlaşmış bir
İnsan ne istediğini bilmeyen bir var olandır. Hatta ne istediğini “bilme şansı olmayan” bir varlıktır. Buna engel olan ise kendi doğasıdır. Kendi doğası yani var oluşunu mümkün kılan arzusu, var oluşu gibi sürekli bir değişkenlik göstermesinden mütevellit, zorunlu olarak kendisine yabancılaşan bir varlıktır. İnsanın tek mutlak değeri, sürekli sıfır sayısına denk gelir. Artı bir değer olduğunu düşünürken daima sıfıra doğru geriye atar kendisini. Doğa gizlenmeyi sever, demişti Heraklieos; yanlış, doğa ortadadır, insan bunu bilemez halde bulur kendisini. Çünkü doğası gereği sürekli bir var oluşun döngüsünde bulur kendisini. Doğal biçimde kendisini bir noktaya sabitleyip kendisini mutlak anlamda çözemez.
Reklam
239 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.