Buralar senin değilse, senin olmadığını düşünüyorsan, buraların senin olduğu fikri senden esirgenmişse sen de dönüp bu yere pek bakmazsın. Buralara verilen zarar ziyan da seni pek ilgilendirmez.
"İlaçların hepsini de kullanmıştınız değil mi?"
Biraz duralar baba, sonra özür diler gibi konuşur:
"Bugünlerde biraz durumumuz yoktu Doktor Bey. Öksürük şurubunu alalım da iğneleri sonra yaptırırız dedik. .. "
Gök, ilkel insana gerçekte nasılsa öyle görünür : sonsuz ve aşkın . Gök , insanın ve yaşam gücünün temsil edemediği ‘bambaşka bir şeyi ‘ mükemmel bir biçimde temsil eder. Aşkınlığın simgesi sonsuz olmasından kaynaklanır. ‘En yüksek’ olmak , doğal olarak tanrılara özgü bir niteliktir . İnsanın ulaşamadığı yukarı bölgeler , yıldızlı gök , tanrılara özgü aşkınlık, mutlak gerçeklik , sonsuzluk gibi ayrıcalıklara sahiptir . Bu tür bölgeler tanrıların mekanlarıdır ; bazı dinlere göreyse, buralar ölülerin ruhlarının gittiği yerlerdir . Yüksek, insanların ulaşamayacağı bir boyuttur ; doğal olarak insanüstü güçlerin ve varlıkların sahip olduğu bir yerdir ; tapınağın basamaklarını törensel olarak çıkan ya da göğe uzanan ayinsel bir merdivene tırmanan kişi artık insan değildir ; ayrıcalıklı ölümlülerin öldükten sonra serbest kalan ruhları , göğe yükselirken insan olma durumundan sıyrılırlar ..
"İlaçların hepsini de kullanmıştınız değil mi?"
Biraz duralar baba, sonra özür diler gibi konuşur:
"Bugünlerde biraz durumumuz yoktu Doktor Bey. Öksürük şurubunu alalım da iğneleri sonra yaptırırız dedik. .. " işte o günden sonra yazdığınız her reçete elinize yapışır. Çocuk hastaların reçeteleri hele. Geceleri sıkıntıyla uyanır, gündüz yazdığınız reçeteleri bir kez daha geçirirsiniz zihninizden. Yazdığınız ilaçları alıp almayacağını, nasıl alacağını sormadan gönderemezsiniz artık hastayı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz hayatınızda.
Buralar hep dutlukmuş ta Roma'dan beri. Biz seninle tanışınca şehir, "İstanbul" olmuş. Şimdi Boğaz'ın maviliği vuruyor Anadolu Hisarı'na... Bir ferahlık kaplamış tüm dar sokakları.
Kiraz mevsiminde rakı içmedim
Yatmadım olmadık kuytuluklarda
Serumlarla doldur boşalt yaparken bedenim
Bekledim sessizce gönlümün ücralarında
Dünyaya yine de bir ağırlıkmış hacmim
İzmit'te bir sevgili, ölüm oruçlarında iki çocuk yitirdim
Ne ilgisi var, Türkiye buralar
Alnımı toprağa yapıştırıp yürüdüm
Şairler, hükmüm bir kör tırnak kadar
Kalksam attığım her adım kan kuyusu
Otursam sağım solum uçurum
Kimyama derbeder hayatlar karışıyor
Ölsem sanki buğum camlarda yaşıyor
Kiraz mevsiminde rakı içmedim
Demek ki İstanbul bana böyle yakışıyor...
En acı tarafı ne biliyor musun? Bak adam evini terk edip kaçmış. Sobasını yaktık,çaydanlığında su kaynattık. Bu evin ahalisi şimdi nerede,kim bilir? Beş gündür konserve ile besleniyoruz. Bu gidişle aylarca da böyle olacak. Şikayet için söylemiyorum, alıştık artık. Bana en çok koyan Batı’da, büyük kentlerde oturup şimdi sıcak ofislerinde,evlerinde, akşam nereye gitsek,nerede yeyip içip eğlensek planları yapan sevgili halkımız. Hala kimse hiçbir şeyin farkında değil,buralar umurlarında değil. Bir evladını,yakınını bu savaşta yitirenlerin gözü yaşlı, bir de evladı,sevdiği buralarda olanların.