içimizde kentleşen harabelerin tarihinde
canı elma vermek isteyen bir erik ağacı
gibi durur korka korka yaklaştığımız kuyunun dibindeki
muhteşem darağacı.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardından,
Beyaz, keten mendilinde sallanan ilk acı.
“Haydi bakalım — bana erik getir” demiştim. Koşup gitmiştin: Bahçede bir erik ağacı
olduğunu biliyordun. Epey sonra (hatta, biraz
daha gecikseydin, kalkıp sana bakmağa gidecektim), alı al, moru mor, kan-ter içinde geri gelmiştin : elinde bir külah: Manavdan, harçlığının son
kuruşuna kadar vererek aldığın erikler...
Ağaçta erik yoktu; ama Baban senden erik istemişti... — Ne yapabilirdin ki...
Nazi Almanya’sı ile ilgili kitaplar önceden de okumuştum. Her defasında sanki ilk kez öğreniyormuş gibi insanoğlunun bu acımasızlığını hayretle karşılıyorum. Hitler’in Yahudi soykırımını konu alan ve toplama kamplarında insanlara akıl almaz şekilde muamele eden hastalıklı ruhu, sanki yıllar öncesinden gelip okuduğumuz satırlarla yeniden canlanıyor gibi insanın içini ürpertiyor. Nasıl oluyor da benim gibi etten kemikten oluşan bir varlık bu kadar korkunç olabiliyor?
Savaş zaten başlıbaşına korkunç bir şeyken savaşla ilgisi olmayan sivil halka düşmanlık beslemek hatta bir ırkı tamamen yok etmeyi hedeflemek her ne kadar akıl dışı gözükse de aradan geçen onca zamandan sonra şu an aynı ırkın bir başka topluma aynı şeyi yapıyor olması dünyanın zaman geçse de medeniyete yeteri kadar geçemediğini gösteriyor.
İkinci Dünya Savaşı döneminde en çok sivil kayıp verilen yerlerden biri olan Almanya’da iki gencin aşk hikayesi çerçevesinde Yahudi soykırımı ve Nazilerin yönetim şekli anlatılıyor kitapta. Keşke sadece kurgu olsaydı diyeceğimiz türden şeyler yaşayan insanların hayatta kalma mücadelesi çok etkiliyor okuru. Bahsi geçen konu yazarın annesinin ailesine dayanıyor. Yani aslında annesinin ve ailesinin bir Alman olduğu için Nazi yönetiminde çekilen sefalet ve savaşta hayatta kalma çabasının gerçekliği yazarın konuya hakimiyetini arttırdığından okuru da oldukça etkiliyor.
Toplama kampları ve soykırım ile ilgili kitap okumadıysanız bu kitap da iyi bir seçenek olabilir.
Erik AğacıEllen Marie Wiseman · Arkadya Yayınları · 20162,954 okunma
Şekerim çıkmış diyorlar, külliyen yalan..
Tadı damağımda kaldı sadece birkaç aşkın
ve sevdiğim kadının ten tadı, hepsi bundan.
Çok sigara içiyorsun Cemal “diyorlar.
Oda yalan!
Ben hayallerimi dumanlı kuruyorum…
He birde çok çay içtiğimi söyleyenler var.
Ne diyeyim..
Ah be kadınım sen söylenenlere inanma!
Ben senin o kekremsi ter kokunda uyurum her gece.
Her gece sıcaklığındır bana sobaya atılan bir odunun ısısı..
Ben seni bahara aldanmış erik ağacı kadar
utangaç severim haberinde olsun.
Bana “şiirlerin neden mısır çarşısı gibi kalabalık ” diyorlar.
Senden canım hepsi, senin yüzünden
Bende tarçın, sende ıhlamur kokusu.
Dile uzak, doğaya uzak, insana uzak, kültüre uzak, yaşadığı zamana uzak insanın kendi özüne yakın olmasını beklemek, çekirdeği toprakla buluşturmadan topraktan bize bir erik ağacı vermesini beklemek gibidir.
Belli belirsiz ama duyuluyor;
Loreena Mckennitt yorumunda,
Night ride across the caucasus çalıyor;
bahar akşamının insanın ruhunu okşayan Ilık rüzgarında...
Yine, ağaçlar kıştan yeni çıkmışa benziyor,
Ne dersin?
Yeşil mi dersin yaprakları, pembe mi hala çiçekleri, mor mu,
Ne dersin?
Erik ağacı mı, kiraz ağacı, yoksa alma mı?...
Ne dersin?
(Al,