Sen, buluşabildiğimiz ender günlerden birinde, bana gelmiştin. Yaz başıydı; ben bahçede oturmuş rakı içiyordum; sen de —galiba mutluluktan— koşuşturup duruyordun. Sana, yarı şakayla, “Haydi bakalım — bana erik getir” demiştim. Koşup gitmiştin: Bahçede bir erik ağacı olduğunu biliyordun. Epey sonra (hatta, biraz daha gecikseydin, kalkıp sana bakmağa gidecektim), alı al, moru mor, kan-ter içinde geri gelmiştin : elinde bir külah: Manavdan, harçlığının son kuruşuna kadar vererek aldığın erikler... Ağaçta erik yoktu; ama Baban senden erik istemişti... — Ne yapabilirdin ki... Yapman gerektiği için yapabileceğini yapmıştın — işte seni insan yapan da bu.
Öyle ‘insanlar vardır ki, babalan onlardan erik istese, gidip, şöyle bir bakıp, “Ağaçta erik yok” diyebilirler. Böylesi ‘insan’ları tanıdın, biliyorsun.
Ama sen — senin yapabileceğin çünkü yapman gereken tek birşey vardı: Baban’a erik bulmak... Hani masallarda vardı ya — bütün erikler “Kaf Dağı’nın ardında” olsaydı, o zaman sen de bir “Zümrüd-ü Anka kuşu” bulup, sırtına biner, yola koyulurdun...
Ida
@ldaa
·
05 Mayıs 02:17
Anımsıyorsundur: Senin için, “Benim kızım insan olacak” demiştim. Sen, benim bu sözümü o anda beynine kazımış, ama yüzüme de hayretle bakmıştın — o hayretini anımsıyorsun, değil mi?
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
Yalnız ve huysuz bir bunak olarak öleceğime eminim. Ölmek için bile yaşlanmış, kırışıklardan yüzü görünmeyen, erik ağacı için camda nöbet tutan bir bunak.
Dinle küçüğüm ağaca güvenebilirsin. Bilirsin ki elma ağacı elma verir, erik değil. Hayvanlara güvenebilirsin, çünkü aslan, aslan gibi davranır maymunluk etmez. Ama insana güvenemezsin. Zira o yüzüne gülümserken arkasında hançer gizleyebilen tek yaratıktır.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardından,
Beyaz, keten mendilinde sallanan ilk acı.
Şekerim çıkmış diyorlar, külliyen yalan..
Tadı damağımda kaldı sadece birkaç aşkın
ve sevdiğim kadının ten tadı, hepsi bundan.
Çok sigara içiyorsun Cemal “diyorlar.
Oda yalan!
Ben hayallerimi dumanlı kuruyorum…
He birde çok çay içtiğimi söyleyenler var.
Ne diyeyim..
Ah be kadınım sen söylenenlere inanma!
Ben senin o kekremsi ter kokunda uyurum her gece.
Her gece sıcaklığındır bana sobaya atılan bir odunun ısısı..
Ben seni bahara aldanmış erik ağacı kadar
utangaç severim haberinde olsun.
Bana “şiirlerin neden mısır çarşısı gibi kalabalık ” diyorlar.
Senden canım hepsi, senin yüzünden
Bende tarçın, sende ıhlamur kokusu.
Belli belirsiz ama duyuluyor;
Loreena Mckennitt yorumunda,
Night ride across the caucasus çalıyor;
bahar akşamının insanın ruhunu okşayan Ilık rüzgarında...
Yine, ağaçlar kıştan yeni çıkmışa benziyor,
Ne dersin?
Yeşil mi dersin yaprakları, pembe mi hala çiçekleri, mor mu,
Ne dersin?
Erik ağacı mı, kiraz ağacı, yoksa alma mı?...
Ne dersin?
(Al,