Ne kötü diller, ne pervasız yargılar, ne
Bencil insanların alaylı gülümseyişi,
Ne içtenliksiz iyi dilekler, ne günlük hayatın
Bunaltıcı ilişkileri etkileyebilir bizi, ya da
Gördüğümüz her şeyin lütuflarla dolu
Olduğuna dair şen imanımızı zedeleyebilir.
Bu nedenle, bırak üstüne ışısın ay
Bu yalnız yürüyüşünde;
Bırak puslu dağ rüzgarları essin yüzüne:
Ve yıllar sonra bu çılgın coşkular olgunlaşıp
Ağırbaşlı bir sevince dönüştüğünde;
Zihnin tüm güzel biçimlerin malikanesi,
Ve şimdi, yarı sönmüş düşüncelerin
Pırıltıları, sönük ve soluk birçok anımsama
Ve biraz da hüzünlü bir kafa karışıklığı içinde,
Zihnimdeki resim yeniden canlanıyor:
Sadece mevcut mutluluk duygusuyla değil,
Ama şu anın içinde gelecek yılların hayatı
Ve gıdasını da barındırdığını düşünmenin
Hoşluğuyla burada dururken.
Böylece umuda yelteniyorum,
Bu tepeler arasına ilk gelişimden beri, kuşkusuz,
Değişmiş olsam da; bir karaca gibi
Dağlarda, derin ırmakların, tenha çayların
Kıyılarında, tabiat nereye çekerse oraya,
Sevdiği şeyi arayan değil de korktuğu şeyden
Kaçan biri gibi hoplayıp zıplardım o demler:
Çünkü o vakitler,
(Çocukça günlerimin kaba zevkleri
Ve onların hoşnut hayvani davranışları geride kaldı)
Hoş düşünceler içinde süregeldi hayatım,
işler bir yazı yaşamak kadar kolaydı,
Ve aramaya gerek kalmadan kapısındaydı
Sanki her tür ihtiyaç, gönülden dilerse kim.
Ama başkalarının sizin için inşa etmesi, ekip biçmesi
Ve istediğinizde sizi sevmesini beklemek anlamsız eğer
Asıl siz kendinize vermiyorsanız değer.
Bir uyku mühürlemişti ruhumu,
İnsani kaygılar uzaktı bana,
Sanırdım ki dünyevi yılların hükmü
Asla geçmezdi o kadına.
Şimdi hareketsiz, halsiz büsbütün,
Ne duymakta ne de görmekte,
Yuvarlanıp gitmede her gün,
Kayalar, taşlar, ağaçlarla birlikte.
Bir yıldız gibiydi ruhun uzak ve yalnız.
Denizin gür sesine benzerdi sesin.
Çıplak gökler kadar saf, heybetli ve hür.
Coşku dolu bir tanrısallıkla katettin hayat yolunu,
lakin en basit işleri yüklenmekten yüksünmedi kalbin.