İçinde yaşadıǧımız çaǧ, anti-entelektūel bir çaǧdır. Ne kadar cahilseniz o kadar fazla şansınız var bu sistemde. Ben bu çaǧa “aptallar çaǧı” diyorum. Hayatında ders kitabından başka bir kitap okumamış hekimler, avukatlar, yargıçlar, mūhendisler, bilim insanları vs… yetiştiren ve onları kendisine hizmet ettiren bir fabrikadır kapitalist sistem. Tek bir kitap okumamış bir futbolcu milyonlarca dolar ve būyūk bir ūn kazanabiliyor. Sistemin kurallarına uymayan, hayatını insanlıǧa adamış bir bilim insanı ya da entelektūelin adını toplumun būyūk kesimi bilmiyor.
Erol Anar
Sosyal medyada rastladığım anonim bir paylaşımda şöyle yazıyordu: "Kendini sevmek bencillik değildir. Kendinizi nasıl seveceğinizi öğrenene kadar başkasını sevemezsiniz."
Oysa kendimizden önce başkalarını sevmemiz istendi hep. Bu yüzden ne kendimizi, ne de başkalarını gerçekten sevebildik.
"Grubunu, partini, kurumunu,
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üzerine yazdığım her şiir
kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim
Onları iş olsun diye yazdığımı bilmenin...
Kuran’ın tamamını okumadan Mūslūman, İncil’i okumadan Hristiyan, Marx’ın tek bir kitabını okumadan Marksist, Bakunin’i okumadan anarşist, Nutuk okumadan Kemalist olanlarla dolu bir dūnyada yaşıyoruz. İnançlar, dūşūnceleri belirliyor. İnançlar, dūşūnceden daha gūçlū. Dūnyayı bu yūzyılda bile inançlar yönetiyor ve belirliyor; gerçeklik değil.
Daha doǧrusu neye inandıǧını bilmeyen insan, en fanatik insan olabiliyor. Çehov’un dediǧi gibi, ‘en tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır.'
Erol Anar
Yarışmalar toplumuna dönüştük. Öyle bir insan tipi yaratıldı ki, köşeyi en kısa yoldan nasıl döneceğini düşünüyor ve buna ulaşmak için, kendi içinde var olan o birkaç gram değeri de ayakları altında çiğniyor. Artık insanlar özel hayatlarını pazarlıyor ( satmaya başladı).
Bu coğrafya insanı genelde, " seçmemeyi seçmek" cesaretinden yoksundur. Toplumsal ölçekte bir aydınlanmanın yaşanmadığı özgür bireyin oluşmadığı bu coğrafyada insanlar da seçmeyi seçer.
Örneğin hepsini denediği ve hiçbir umudu olmadığı halde, defalarca denediği partilere oy vermeyi sürdürür. Ve tercihini hep seçmekten yana yapar. Bu partilerin hiçbirini seçmemeyi, yani seçmemeyi seçmeyi bir an olsun aklına getirmez.
Belkemiksiz bir anlayış egemendir toplumda. Bu anlayış kendisini "kötünün iyisi", "hiç yoktan iyidir" vb... gibi sözler açığa vurur.
Bu belkemiksiz anlayış, seçeneklerden birini tercih etme, - kolay olanı- ve yetinme felsefesi üzerinde şekillenmiştir.
İnsan, her zaman iki kötü seçenekten birisini tercih etmek zorunda değildir. Böyle durumlarda, zor olan, şeçmemeyi seçmektir. Seçmemeyi seçmek, bir kaçış değil, bir mücadele biçimidir. Bu coğrafyada, seçmemeyi seçmek, reddetme kültüründen geçer.
Seçmemeyi seççtiğimiz gün biraz daha özgürlüğe yakınlaştığımız gün olacaktır.
Bukowski bir kitabında, " Bu dünyaya iyi bir yazar beş yüz yılda bir gelir. Ve ben o değilim. " der. Dostoyevski ise, bu dünyaya beş bin yılda bir gelen yazarlardandır.