Sofokles (MÖ 496-406) Atina'nın üç büyük oyun yazarından biriydi. Varlıklı bir zırh üreticisinin oğluydu, sosyal hayatta aktifti ve en az iki kere silahlı kuvvetlerden sorumlu yönetici olarak görev yaptı. Şehrin yıllık Dionysia drama festivaline katıldı ve otuz tanenin yirmi dördünü kazandı. Sofokles 123 oyun yazdı ancak günümüze yedi trajedisi ile bir satiri ulaştı; bunlara Antigone, Odipus ve Oidipus Kolonos'ta da dâhildir.
"Tragedyanın Babası" olarak bilinen Eshilos (MÖ 525-456), Sofokles'in biraz daha yaşlı bir çağdaşıdır. Oidipus ve Oresteia üçlemelerini yazdı ve sonraki trajedi yazarlarına yol çizdi. Euripides (MÖ 484-406) üçünün arasında en genç olanıydı ve görünüşe göre de Büyük Dionysia festivalinde en az başarılı olandı. Bununla birlikte oyunları Sofokles ve Eshilos'tan daha gerçekçi ve uygulanmaya daha müsaitti, keza antik dünyada daha sık canlandırıldı. Bu nedenle Medea ve Elektra dâhil olmak üzere on sekiz eseri günümüze kaldı.
Alex Michaelides'in gerek konusu, gerek duygusal iniş çıkışları, gerekse temposu yönüyle beğendiğim Yitik Kızlar kitabının incelemesi ile geldim. Öncelikle Sessiz Hasta kitabıyla ilgili küçük
Zenginlik kapasite gerektiriyor. Piyangoda kazanana becerikli, kurnaz bir adam deniyor. Kazanan saygıdeğer oluyor. Dünyaya üstün vasıflarla gelin! Hepsi bu. Şanslı olun, arkası gelir; mutlu görünün sizi soylu sansınlar. Bir yüzyıl boyunca ses getiren beş altı önemli istisna dışında, çağdaş beğeni anlayışı miyopluktan ibarettir. Yaldız altındır. Sıradan biri olmak hiçbir şeyi değiştirmez, sonradan görme olmalı. Sıradanlık kendine hayran olan ve sıradanlığı alkışlayan yaşlı bir Narkissos'tur. Kişiyi Musa, Eshilos, Dante, Michelangelo ya da Napoléon yapan o büyük yetenek halk yığınları tarafından hemen ödüllendirilir ve hangi alanda olursa olsun hedefine ulaşan alkışlanır. İnsanlar, bir noterin milletvekili olmasını, sahte bir Corneille'in Tiridate'ı yazmasını, bir hadımın hareminin olmasını, asker Prudhomme'un tesadüfen dönemin en önemli savaşını kazanmasını, bir kimya kimyacının Sambre-et-Meuse ordusu için kartondan ayakkabı tabanları icat etmesini ve deri yerine satılan bu kartondan dört yüz bin frank kazanmasını, bir işportacının tefecilikle evlenip ona hem annesi hem babası olacağı yedi sekiz milyonu doğurtmasını, bir vaizin genizden gelen sesi nedeniyle psikopos olmasını, zengin bir evin kahyasının işinden ayrıldığında Maliye Bakanlığı'na atanacak kadar zenginleşmesini, tıpkı Mousqueton'nun yüzünü güzellik, İmparator Claude'un yakalığını ihtişam diye adlandırdıkları gibi deha olarak adlandırıyorlar. Gökyüzünün derinliklerindeki takımyıldızlarla, ördeklerin bataklık çamurunda ayaklarıyla yaptıkları yıldızları birbirlerine karıştırıyorlar'
En azından Sofokles, Eshilos ve hepsinden önce Euripides'in büyük dramalarının konusunu bilmelisiniz. Yunan draması, doğru anlaşılması için çok fazla çalışma gerektiren bir plan üzerine inşa edilmişti; bu meseleleri bir antika meraklısı kadar anlamanız gerekli değil, ama büyük oyunların hikayelerinden bir şeyler bilmeniz gerekli. Komediye gelince, Aristofanes'in eserleri değer ve etkileriyle hayli sıradışıdır. Çok az açıklama gerektiriyorlar; binlerce yıl önce Atinalıları güldürdükleri gibi bugün bizi de yürekten güldürüyorlar ve ölümsüz edebiyata aitler.
Sokrates ve Platon'un düşüncesinde bir maraziyat, bir hastalık gördüm. Çünkü onlardan önceki adamlar doğruyu yapmışlar, tanrıları ve mitolojiyi palavradan ibaret görmüşler... Burada bir rasyonalite yok, kâinatın bir rasyonel açıklaması olması lazım diye düşünmüşler. Dolayısıyla da bu insanlar dini terk etmişler.
Eshilos ve Ksenofon'un aktardıklarına baktığında anlıyorsun ki Sokrates hakikaten yobazdır. Kendi zamanında halkın bir kısmının da dalga geçtiği bir adamdır. Platon'u okuyunca Platon da Sokrates'le beraber diyoruz. Tabii Platon ikide bir de onu konuşturduğu için dinden yeni sıyrılmış Yunan düşüncesine tekrar din enjekte ediliyor. Ondan sonra hapı yutuyor işte Yunan düşüncesi.
Martin Bernal, Yunanca isimlerin verilmesinde tutarlı olma güçlüğünden söz etmektedir. Bu güçlük, Türkçe için de söz konusudur. Yunanca isimler dilimize birkaç kanaldan girmiştir. Bunun sonucunda, örneğin Platon, Arapça versiyonuyla Eflatun şeklinde dilimize girerken, Yunanlıların İrodotes diye tanıdıktan tarihçinin adı bizde Latince üzerinden Fransızca versiyonu ile Herodotes ya da Herodot olmuş, Yunanlıların adını Eshilos diye telaffuz ettiği yazar, İngilizcede Aeskhylus, Fransizcada Aiskhylos şeklinde, dilimizde ise metin hangi Batı dili üzerinden çevirildiyse o şekilde yazılır olmuştur.
Bazı gizemli insanlar; Homeros gibi okyanusu gördüler, Eshilos gibi Kafkasya'yı, Iuvenalis gibi Roma'yı, Dante gibi Cehennem'i, Milton gibi Cennet'i, Shakespeare gibi insanı gördüler.
Kütüphane, I. Ptolemaios tarafından kurulmuş ve belki de Aristo'nun öğrencilerinden biri tarafından bir araya getirilmişti. Ayrıca, halka açık değildi. Devletin kültürel gururunun bir simgesiydi. Amacı, Yunanca yazılan her kitabın bir kopyasını bulundurmaktı ki bu, klasik dünyada Çin sınırları dışında yazılan her kitap demekti. Bu kütüphanede, dikkatlice arşivlenmiş ve sayısı yarım milyon ile yedi yüz bin arasında olan papirüs rulolarının bulunduğu söylenmektedir. Tüm bu papirüs ruloları 120 kitaplık bir katalog arşiviyle düzenlenmişti. Kütüphanecilerin koleksiyonları ile ilgili takıntıları, Atina'ya büyük ücretler ödeyerek Eshilos, Euripides ve Sofokles'in tüm eserlerini kopyalanmaları için ödünç almalarına sebep oldu (söylentilere göre gerçek eserler kütüphanede kalırken kopyalar geri gönderildi). İskenderiye'ye yanaşan her gemi ellerindeki bütün kitapları kopyalanmaları için vermek zorundaydı.
Böylece İskenderiye'de, edebiyat, matematik, felsefe ve antik dünya tarihi hakkında, çoğu günümüzde kayıp olsa da, dev bir depo oluştu. Eski Ahit burada Yunancaya çevrildi ki bu, Hristiyanlık yayılmaya başladığında çok önemli olacaktı. "Homeros"un bildiğimiz iki büyük şiirinin editörlüğü üzerine büyük işler yapılmıştı.
Bu arada, başarının fazlasıyla iğrenç bir şey olduğunu belirtmeliyiz. Meziyete olan sahte benzerliği insanları yanılgıya düşürüyor. İnsanların çoğu için başarı neredeyse üstünlükle aynı anlama geliyor. Yeteneğe çok benzeyen başarıya inanan bir enayi vardır: Tarih. Sadece Juvenalis ve Tacitus ona karşı homurdanırlardı. Günümüzde, neredeyse resmî bir düşünce sistemi onun evine uşaklık etmek için girdi ve bekleme salonunda hizmet etmeye başladı. Başarınız: Kuram. Zenginlik kapasite gerektiriyor. Piyangoda kazanana becerikli, kurnaz bir adam deniyor. Kazanan saygıdeğer oluyor. Dünyaya üstün vasıflarla gelin! Hepsi bu. Şanslı olun, arkası gelir; mutlu görünün sizi soylu sansınlar. Bir yüzyıl boyunca ses getiren beş altı önemli istisna dışında, çağdaş beğeni anlayışı miyopluktan ibarettir. Yaldız altındır. Sıradan biri olmak hiçbir şeyi değiştirmez, sonradan görme olmalı. Sıradanlık kendine hayran olan ve sıradanlığı alkışlayan yaşlı bir Narkissos'tur. Kişiyi Musa, Eshilos, Dante, Michelangelo ya da Napoléon yapan o büyük yetenek halk yığınları tarafından hemen ödüllendirilir ve hangi alanda olursa olsun hedefine ulaşan alkışlanır.
Insanlık tarihinde ve belki de insanlık tarihinin dışında yüce, ulvi, etkileyici olan ne varsa kelime oyununa malzeme olmuştur. İsa, havari Petrus hakkında, Musa, İshak hakkında, Eshilos, Polyneikes hakkında, Kleopatra, Octavius hakkında kelime oyunu yapmıştır. Ayrıca, Kleopatra'nin bu kelime oyununu Aktium Savaşı'ndan önce yaptığını ve bu kelime oyunu olmasa, kimsenin Yunanca'da kepçe anlamına gelen Toryne şehrinin adını hatırlamayacağını iyi bilin.