Polemik zekaların savaşıymış. Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı, polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.
İşçi sınıfı kendisine egemen olan ve doğasını kirleten kötülükleri kalbinden söküp çıkarabilse, kapitalist sömürüden ibaret olan İnsan Haklarını, sadece sefillik hakkı olan İş Hakkını istemek için değil de, günde üç saatten fazla çalışmasını yasaklayacak çelikten bir yasayı oluşturmak için gerçek ve korkutucu gücüyle ayağa kalksa, dünya, eski dünya neşeyle titreyecek, içinde yeni bir evrenin fırladığını hissedecektir...Ama kapitalist ahlakla bozulmuş bir proleter sınıfından mertçe bir devrimi nasıl isteyebiliriz?
Duymadığım seslerle uçuyor şimdi kuşlar
Ellerimden tutuyor sıra dağlar ve taşlar
Son bir titreyiş kaldı karanlıkta, uyanmak
Kül olmadan vuslatın kapısına dayanmak
Belki bir yol bulunur kırılan aynalarda
Bahçıvan handân olur bu ebedî baharda
Dumanlı ayinleri bitti evin, sokağın
Geldiğini söylüyor hayat yeni bir çağın
Yeni bir sonsuzluğa açılan pencereler
Söyleyin, o mihrimah muammadan ne haber
Ey eski çığlıklarım ne haber, nerdesiniz
Şimdi yalnızlığa mı gömülüyor sesiniz
Yıkıldı zindanlarım, dehlizlerim, mahzenim
Güllerim son yangında açıyor şimdi benim
Nurullah Genç
"Terk etmiş ve terk edilmiş" bir kadının macerasını anlatan Çiğdem Anat'ın "Aklım Nereye Gidiyor, Ellerim Nereye" kitabını okurken gördüm birden cevabı.
Alabildiğine öfkeli, kışkırtıcı, sorularla, hesaplaşmalarla dolu, okuyanı kendisiyle yüzleşmeye davet eden, ilişkileri, korkaklıkları, sahtekârlıkları didikleyen, âşık kadının gözükaralığı karşısında erkeklerin yetersizliğini anlatan bu kitabın içinde duruyordu cevap.
Eğer kendi yaşadıklarınızdan, kadın erkek ilişkilerinin karmaşık, engebeli, acılarla ve ümitlerle, heyecanlarla ve kırgınlıklarla dolu coğrafyasının bir haritasını çıkartmadıysanız, çok değişik bir üslupta yazılmış kitabın içinde ilerlemeniz, oradaki ipuçlarından çağrışım ipliklerini çekip yeni bir gergef dokumanız o kadar da kolay değil. Ama bir yaşanmışlık haritanız varsa, kitabın her cümlesinden kendinizle ve aşklarınızla ilgili yüzlerce soru ve cevap sağıyorsunuz.
Ve kitabın bir yerinde o cümle çıkıyor karşınıza, romanın kahramanı olan kadınla yeniden ilişki kurmak isteyen eski sevgilisi, karısından yakınırken şöyle diyor kadına:
"Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum."
Bu cümlede duruverdim.
"Kendisini aldatabilecek bir kadın isteyen" bir erkek.
Birden fark ettim ki bütün erkekler aslında, bunu açıkça söylemeseler de, "kendilerini aldatabilecek bir kadın" istiyorlar.
Bütün kadınlar da "kendilerini aldatabilecek" bir erkek.
Ama bu cümlenin, kitapta yazılmayan bir devamı bulunuyor, bir başka cümle daha var bu cümlenin ardından gelen.
"Beni aldatabilecek bir kadın istiyorum," ama "beni aldatmayacak bir kadın."
Ancak, İslam dünyasında "Yunan tarzında felsefe" hareketi diye adlandırdığımız büyük entelektüel hareket hakkında verdiğimiz bu şemanın çok basitleştirici olduğunu hemen ekleyelim. Çünkü onda bu çizgi içerisine sokulamayacak, örneğin bir Ebu Bekr Zekeriyya Râzî (9. yüzyıl) benzeri değişik türden bir metafiziği ve ahlak öğretisini savunan kimseler olduğu gibi, sözünü ettiğimiz "felâsife"nin her konuda aynı görüşleri savunmaları gibi bir durum da söz konusu değildir. Örneğin Kindî'nin, evrenin zamanda yaratılmış olduğu görüşünü savunur görünmesine karşılık Fârâbî ve İbn Sinâ onun zamanda başlangıçsızlığını ve Tanrı'dan ezeli bir sudurla çıktığını, taştığını söylerler. Yine Fårâbî psikolojisinde insan ruhunu daha ziyade Aristoteles'i izleyerek "bedenin formu" gibi ele alıp hiç olmazsa bazı insan ruhlarının ölümsüz oldu ğu konusunda mütereddit göründüğü halde İbn Sînā, Platon veya Yeni-Platoncu geleneği izleyerek onu kesin olarak maddeden bağımsız, kendi kendisiyle kaim, tinsel ve ölümsüz bir töze dönüştürür. Nihayet sözünü ettiğimiz bu düşünürlerin, eski Yunan'dan almış oldukları tezleri salt tekrar etmekle yetinmiş olmadıklarını, temelde eklektik (seçmeci) nitelikli sistemler kurmuş olmakla birlikte, bu genel eklektisizm içinde özel bazı noktalarda son derece özgün buluşlar ve düşünceler ortaya koymuş olduklarını hatırlatalım.
Annem bana eski dünyadan bahsetti.
Selden önceki...
Başka türlü bir dünyaymış. Kirli...
Saçımı örer, babam ve aşağıdaki dünyalardaki şeytanlar hakkında acıklı hikayeler anlatırdı.
"Her şey affedilir ama asla unutulmaz." dedi annem.
Gözlerindeki karanlık normalden daha büyüktü.
Kelimeleri, dalgalar gibi aktı.
Her şey, o anki haliyle