Kitaba başlamadan önce yapılan yorumları biraz incelediğimde açıkçası soğumuştum fakat bir şans vermek istedim iyi ki öyle yapmışım. Küçük yaşta yapılması planlanan bir evlilik 18 yaşına kadar beklenilmeseydi gerçekten kitap o an benim için biterdi. İlk 100 sayfa gerçekten sinirim bozuldu özellikle şu aldatma olayı yıprattı beni. Ama nasıl oldu anlamadığım bir şekilde kitapta ikinci düzlük inanılmaz akıcıydı ve ben bir hayli sevmeye başladım, bir günde bitirdim. Klasik zoraki evlilik ve karanlık romantizm okumayı seviyorsanız alın okuyun derim.
Heinrich von Kleist (1777- 1811) da bir milliyetçiydi. Kleist da Herder’in Romantik Altın Çağı’nı benimsemiş ve efsanevi Aryan Kralları yaratmıştı. Kleist, Hitler’in en sevdiği şairdi. O da Hitler gibi ‘Gaipten Sesler’ duyduğuna inanmıştı. Kleist çok bunalımlı bir adamdı. Bir evlilik yapmış ve tıpkı Hitler gibi, ertesi gün karısıyla birlikte intihar etmişti.
Erkek eli değmemiş bir kadınla evlenmek, neden bu kadar önemliydi? Erkeklerin, çocuklarının gerçekten kendilerine ait olduklarından emin olmak istedikleri için zinanın yasaklanmış olmasını anlamak kolay olsa da cinsel deneyim yaşamamış bir kadınla evlenmek konusunda benzeri bir gerekçe söz konusu değildir. Eğer bir kadın, evliliğinin üzerinden dokuz ay geçmeden bir çocuk doğurursa, kocasının çocuğu sahiplenmeme hakkı vardı. Fakat antik hukuk bu yönde işlemiyor, kadınların ve kızların cinsel olanaklarını engelleyerek kuralları ihlal edenleri cezalandırıyordu. Bekaret takıntısı hakkındaki açıklamalar, erkeklerin “sıkı bir bedene” duydukları arzunun yanı sıra satın aldıkları “malın” yepyeni olduğundan emin olma istekleriyle sınırlı görünmektedir. Öte yandan bekaret düşkünlüğü -pek çok kültürde günümüze kadar gelmiştir ve erkeklerin bakir olmaması asla sorun edilmemiştir- büyük olasılıkla, erkeklerin kadınları kontrol edip hakimiyet altına almalarının bir yoluydu.Bakire bir gelin almak, kocası için güç göstergesiydi ve onu evlilik öncesinde bozulmamış halde korumak, babalar ve erkek kardeşler için bir kontrol testiydi.
"Zira akrabalık ve evlilik sistemleri bütün kültürlerde aynı öneme sahip değildir. Bu
sistemler bazı toplumlarda ilişkileri düzenleyen aktif kuralı sunar."
Roman, ana karakterlerden biri olan Anna Karenina'nın trajik hikayesi etrafında şekillenir. Anna, mutsuz bir evlilik içinde olan bir kadındır ve karşı konulmaz bir aşk yaşadığı için toplumun dışına itilir. Onun hikayesi, aşkın ve toplumun birey üzerindeki güçlü etkilerini incelerken, toplumun ikiyüzlülüğünü, sınıf ayrımcılığını ve ahlaki çıkmazları da gözler önüne serer.
Bence baş ana karakter Levin. Yazar Levin'in aşk hayatı ile Anna'nın aşk hayatını ideal ilişki nasıl olur diye karşılaştırmış. Kitabın başlarında Levin karakterini okumaktan sıkıldım ama sonlara doğru onu sevmeye başladım. Levin ile Kiti tebeşirle sadece baş harflerini yazdıkları cümlelerden birbirlerinin ne demek istediklerini anlamalarına ben bittim Aralarında hep bir bağ vardı. Anna ve Vronski için bunu söyleyemeyeceğim. Toksik bir ilişkiydi... Vronski hem mutluluğunu hem de toplumsal konumunu tehlikeye attı. Anna desen zaten kendi yalnızlığına ek olarak ahlaki olarak vicdanı ve kalbi arasında gidip geldi. Sonrasında bence ikiside depresyona girdi. Bu ilişkide sadece arzu ve hırs vardı...
Yer yer sıkıldım ama okuduğum için mutluyumİkinci cildi ne zaman okurum bilmiyorum. Asıl olaylar o zaman başlayacak gibi
Günümüz evliliklerinde önemli sorunlardan biri de eşlerin "çift" olarak algılanmasından kaynaklanır. Birbirine yakışan bir çift olarak algılanmak hoş bir duygu olmakla birlikte, özellikle ortakyaşam eğiliminde olan kişilerin bu geçici duyguya kapılmaları sonradan can sıkıcı bir durum alabilir ve iki tarafın birbirini beraberlikleri içerisine kapatmaları evliliğin giderek daralan bir tünele dönüşmesine yol açabilir. Sonunda, yerine getirilmesi gereken görevler dizisinden başka bir şey kalmaz. Aslında evliliğin eşlerin kişisel gelişim olanaklarını engellememesi gerekir. Ancak içinde yaşadığımız toplum yapısında bu gerçekleştirilmesi oldukça güç bir durumdur. Çünkü toplum genel olarak hâlâ, evlilik içerisinde eşlerin bireyleşme çabalarını sürdürmelerini evlilik kurumuna karşı bir tehdit olarak algılamakta ve gerçeğin bunun tam karşıtı olduğunu değerlendirememektedir. Bu durum ise zaten kendilerine karşı sorumluluklarından kaçınma eğiliminde olan kişiler için doğal bir sığınak sağlamakta, ama bunun daha ciddi bazı ikincil sorunları da beraberinde getirdiği gerçeği gözden kaçırılmaktadır.
Bir adam Hz. Ömer'e (r.a) sorar: "Ya Ömer, kızımı isteyen çok. Kime vereyim?" Hz. Ömer (r.a) şöyle der: "Allah'tan korkana ver. Anlaşabilirlerse çok iyi geçinirler. Anlaşamazlarsa da Allah'tan korktuğu için kızına asla zulmetmez."
Nişanlınızdan evlenme teklifinize evet cevabı aldığınızda, en çok onun yoksul oluşuna sevindiğinizi, onu dilediğinizce yönetmek ve size borçlu olduğunu ikide bir başına kakmak için yoksul aileden kız seçmiş olmakla uygun bir iş yaptığınızı söylediğiniz doğru mu?.