İlgiyle dinliyormuşçasına başını sallıyor ama aklı esas merak ettiklerinde. Ne kadar kalacağım? Ki bundan daha önemli olan, belki de asla soramayacağı şey: Onu suçlayıp suçlamadığını. Duyduğu, vicdan azabı değil; suçlanıyor olma ihtimali onu yiyip bitiriyor. Şaşırma.
Belki de senin, sokağın kalabalığından sıyrılıp döner kapıdan içeri girmeyeceğinden emin olmak istiyordum. Yalnızca küçük bir şüphe bu. İnsanın içini kurcalayan, aklını kemiren bir şüphe.
Çaresizliğin hiçbir duyguya evrilmediğini, ona hiçbir şey yapılamayacağını o an anlıyorum.
Mutsuzluk güldürülebilir, mutluluk ağlatılabilir ama çaresizlik çaresizliktir. Hiçbir şeye dönüşemez. Korkuyorum.
"Peki, ne seni daha iyi yapacak?"
"Hiçbir şey."
Beklediği cevap bu değil sanki. Bize dair bir şeylerin beni daha iyi yapacağını duymak istiyor.
Bense aramızdaki şeyin gizemini yitirmesinden, biçim değiştirmesinden korkuyorum. Herhangi bir şeye dönüşmesinden.
Şafak sökmek üzere.