Hakikatin ağır yükü altnda ezilen ruh, bir başka ruhla ilk teması kurabilirse yeniden dirilir. Aksi halde yalnızlık telaşı insanı kendisinden bile şüphe ettirecek kadar içimize sirayet eder.
Kendi yalnızlığının ağırlığıyla ezilen Massanek sırtlarıTarafından ayın altında lanetlenmiş bir vadiye inerek karanlık koca bir hayvan gibi uzanıyordu. (Şafak 158 Kayseri )
Hoşgörünün her türü, ama her türü için daima eşit haklara sahip olmayan, ezilen, horlanan bir tarafın olması gerekmektedir... İnsan sormadan edemiyor:
Hoşgörü mü daha aziz, eşitlik ve eşitliğe dayalı adalet mi?
Osmanlı döneminde sadaka taşı: yaklaşık iki metre boyunda mermer bir sütun. Üstünde bir çukur bulunur.
...
Bir insan sadaka vermekle hayır yapıyordu ama kime iyilik yaptığını da bilmiyordu. Karşısında ezilen, iki büklüm olan insanlar olmuyordu böylece. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oraya geliyor ve o da yine kimseye halini açmadan oradaki paranın ihtiyacı kadarını alıyordu. Ne kadar ihtiyacı varsa o kadar... Çünkü o biliyor ki, kendisi gibi ihtiyacı olan başka insanlar da var.
Çoğunun ortak özelliği,bu ilişkilerde bekleyen,üzülen,ezilen,aldatılan,terk edilen rolünün çoğu kez kadına düşmesi...Erkeğin ise yine çoğunlukla giden,bıkan,ezen,aldatan,terk eden rolünü oynaması...
Şikâyet ettiğimi sanma sakın, diyordu Hüseyin, sevgilinin ayakları altında ezilen üzüm gibi / Lal renkli şaraba dönüştüm ben / Bu yüzden razıyım ezilmeye.
Bir başka şiiri şöyleydi: Daha üzüm asması yaratılmadan sarhoş olanım ben / Sen doğmadan önce aşkınla berduş olanım ben.
"Ermenilerin Türklere tahammül edemedikleri herkesçe bilinmektedir. Buna karşılık her zaman ezilen rolü takınmış ve bilgi dereceleri ve dinleri sonucu olarak en ağır işlemlerin kurbanı olduklarına dünyayı gerçekten inandırabilmişlerdir."