Sana her zaman söyleyorum, senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor
Omzundan yukarıya üç kişi
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok Bir karanfil azala azala.
En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Yapılan bir şeydir şiir; yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
Gözlerinden içeriye üç kişi
Deli ediyor onları mısralarımda
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.
biraları arka arkaya
içiyorum,
sabahın karanlık erken saatleri
ve hepimizin varlığını
kutluyorum
dünya denen bu
bok topunun
bütün sakinlerinin şerefine
içiyorum.
size, her birinize, tek tek, sizinle
gurur duyduğumu söylüyorum,
her sabah bir kez daha buluşmak üzere
yataktan kalktığınızda gırtlaklarınızı kesmediğiniz için.
tabii ki bazıları kesip oyundan
çıkarlar ve bizi kokuşmuş
bir güz sonrasında ezilmişler, kısmen katledilmişler, kifayetsizler, deliler,
alçaklar ve kitlelerle başbaşa
bırakırlar.
Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor
Omzundan yukarıya üç polis
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok
Bir karanfil azala.
En saklı yerlerinden en güzelliğin
Ayrıcalıklı kişilerin ezilmisler karşısında kendilerini bagislatmak için omuzlarında hissettikleri kaygılar, aslında ayricalikli kişilerin ayricalikli kanunların koruyabilme kaygisindadir.
Ama bir gün bir anlığına da olsa istediği bir şeyi gördü: edebiyatla ilgilenen Bay Raimundo'nun masasında bıraktığı bir kitaptı bu. Adı Ezilmişler ve Aşağılanmışlar'dı. Düşüncelere daldı. Belki de ilk kez, kendini bir sınıfa ait olarak tanımlıyordu. Düşündü, düşündü, düşündü! Aslında kimsenin onu ezmediğine karar verdi, her şey zaten öyle olduğu için öyle oluyordu, mücadele mümkün değildi, ne için mücadele edilecekti ki?
Görüldüğü gibi, din kurumu her zaman ve her yerde güçlülerin yanındadır. Bu dünyadan umutlarını kesmiş bulunan ezilmişler, onun öbür dünya vaatlerine dört elle sarılmışlardır. Ne var ki bu oyalanma da yetmiyor, ara sıra canları boğazlarına gelip başkaldırıyorlar. Oyalamanın bir başka yolu dinleri çeşitlendirip, bu çeşitli dinleri de küçük ayrıntılarla çeşitli mezheplere ayırarak, ezilmişleri birbirlerine saldırtmaktır.
Adalet isteği yüzyıllar boyunca devrim tutkusunu haklı çıkaran tek istek değildir, devrim aynı zamanda herkese karşı bir acılı dostluk gereğine dayanır, hele ve her şeyden önce düşman bir gök altında. Adalet için ölenler, bütün çağlarda birbirlerine kardeş demişlerdir. Şiddet, hepsi için, ezilmişler topluluğu yararına, düşmana yöneltilir. Ama devrim tek değerse, her şeyi ister hatta hafiyeliği, dolayısıyla dostluğun kurban edilmesini bile. Bundan böyle şiddet, soyut bir düşünce yararına, dost düşman demeden herkese yönelecektir. Devrimin kurtarmak istediği şeyden bile önce gelmesi, şimdiye dek bozgunların yüzünü değiştiren dostluğun feda edilmesi ve şimdilik görünmeyen bir utku gününe bırakılması gerektiğinin söylenebilmesi için, cinlilerin saltanat gününü beklemek gerekmiştir.
En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor
Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
Gözlerinden içeriye üç polis
Deli ediyor onları mısralarımda
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.
Tarihin geniş tabakaları boyunca susturulan, küçük görülen, mal statüsünde kabul edilen ezilmişler, esirler, kadınlar, mazlumlar haysiyetsizliğin kara cehenneminde dillerinden koparılırlar. Haysiyetleri tanınıp iade-i itibar yapılsa dahi, yeniden bir dil kazanmaları için nesiller gerekir.
İnsanlar özünde kötü değillerdir, alçak, sefil değillerdir, ezilmişler. Acı çekmişler ihtiyaçlardan, ağır işlerden, saygı duyulmamaktan, küçük görülmekten hep. Ruhları kötülükle dolu ve kendilerinden zayıf olan herkese bu kötülüğü kusmaya hazırlar.
Sokrates: Ve demokrasi, inanıyorum ki, zafer kazanan ezilmişler diğer gruptan bazılarını yok ettiğinde ve kalanlarını püskürttüğünde, geri kalan vatandaşlara eşit derecede hizmet verdiğinde gerçekleşecektir.
Platon, Devlet 7. Kitap.
Dinsel öğreti, dünyada sahip olunamayan ve arzusunun duyulduğu güzelliklerin istencidir “ilahi adalet, asrı saadet “ ve cennette “sonsuz mutluluk” dünyada bir şeylerin ters gittiğinin kabulüdür. Gerçek dünyada insanca yaşam yoktur. Din, gerçekliğe duyulan maneviyatın kendisidir.
Din, insana aykırı toplumsal ilişkiler içine hapsolmuş insanın sahici insanlığı arayışıdır. Çünkü, bu tersine dönmüş dünyada “insani öz sahici bir gerçeklik” kazanamamıştır. Din, gerçek dünyada sahici insanlığı bulamamış olan insanın, özlediği insanlığı dile getirir.
Dinsel ıstırap çekme aynı zamanda hem gerçek ıstırabın ifadesi hemde gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din ezilmişlerin of çekmesi , kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.
Yani Marx’ın söylediğinin açıklaması; 👇🏻
Mevcut toplum derin bir ıstırap çekmektedir . Din, bu ıstırabı kendi fantastik anlatı ve ritüelleriyle hem ifade hem protesto etmektir. Din ezilmişler açısından kalpsiz bir dünya tahayyül edilebilecek kadar insanca özlemlerin paylaşılmasıdır.
Yani afyon aslında ezilmişlerin sıkıntılarını giderebilmek için dinsel ritüellerde yan yana gelerek dayanışmalarını çeşitli kolektif avuntu pratikleriyle çektikleri gerçek acıları bir nebze olsun hafifletmeyi anlatır.