Farazâ eskiden, bir mahalle bekçisinin, bir sakanın, bir sütçünün, bir sucunun kendi sınıfının insanlarına ve bir bakıma da çevresine öğreteceği çok şey vardı. Bu basit fakat yapıcı ruh malzemesiyle, okuyup yazması olmasa dahî o, kaliteli ve kültürlü adamdı.
Sayfa 97 - İstanbul Fetih Cemiyeti 1982 BaskısıKitabı okuyor
Benim bazı dostlarım, ehl-i dünya bana şübheli baktıkları için, ehl-i dünyaya hoş görünmek için; benden zahiren teberri ediyorlar, belki tenkid ediyorlar. Halbuki kurnaz ehl-i dünya, bunların teberrisini ve bana karşı içtinablarını, o ehl-i dünyaya sadakate değil, belki bir nevi riyaya, vicdansızlığa hamledip, o dostlarıma karşı fena nazarla bakıyorlar. Ben de derim: Ey âhiret dostlarım! Benim Kur'ana hizmetkârlığımdan teberri edip kaçmayınız. Çünki inşâallah benden size zarar gelmez. Eğer faraza musibet gelse veya bana zulmedilse, siz benden teberri ile kurtulamazsınız.. o hal ile, musibete ve tokata daha ziyade istihkak kesbedersiniz. Hem ne var ki, evhama düşüyorsunuz?
Sayfa 70
Reklam
Türkler, faraza bir Acem Milleti gibi İslamlaştıktan sonra evvele nazaran daha sönük bir duruma düşmemişlerdir. Bilakis şan ve şerefleri eski ile kıyas kabul etmiyecek derecede artmış, kurdukları devletler İslam'ın sağladığı ideolojik mesned yüzünden daha şümüllü ve devamlı olmuştur. Bu bakımdan milletine gayrı dini mülahazalarla bağlı olanların dahi, İslam'la sağlanan beşeri ve medeni terakkiyi kabul etmeleri ve bu itibarla islam'a taraftar olmaları gerekir.
Sen hiç aşık oldun mu?...
Üstadım Ali Haydar Ahıskavî (Kuddise Sirruhû) tarikata girmek istediğini söyleyen kimselere mizaçlarının bu yola sülûk etmeye istîdatlı olup olmadığını öğrenmek için: “Şimdiye kadar çok fazla sevip değer verdiğiniz bir şey var mı?” diye sorardı. Tâlip faraza: “Ben atımı çok seviyorum.” gibi bir cevap vermiş dahi olsa: “Senden mürid olur." der ve ihvanlığa kabul ederdi. Eğer tâlip: “Hayır şimdiye kadar hiçbir şeyi husûsî olarak çok sevmedim.” diyen kimseyi de müridliğe kabul etmez: “Bir şeyi çok sev de öyle gel.” derdi.
Sayfa 179 - Aşk ile...Kitabı okudu
Fıkıhta kaidedir: Kâbe, farazâ mevcut mahallinden kaysa, o yerinden ayrılan binanın kudsiyeti ortadan kalkar. Zira kudsiyet mekândadır. Taş duvarlarda değildir.
Gel, ey muannid arkadaş! Bir tayyareye, ya şarka veya garba yani mazi ve müstakbele giden bir şimendifere binelim. Şu mu'cizekâr zâtın, sair yerlerde ne çeşit mu'cizeler gösterdiğini görelim. İşte bak, gördüğümüz menzil ve meydan ve meşher gibi acaibler, her tarafta bulunuyor. Lâkin san'atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat
Sayfa 56
Reklam
499 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.