Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Çok sevdim kitabı ve yazarı. Kısacık ama etkisi büyük. Bir çocuk duruluğunda ifadeler, bir çocuğun olan biteni gözlemleyişi, düşünceleri, kendi iç dünyasındaki konuşmaları, bizi de çocuk kalbimizden yakalıyor, ve bize o çocuk kalbimizin varlığını hatırlatıyor, yaşımız kaç olursa olsun.
Yazının buradan sonrası SPOİLER içeriyor, kitabı henüz
bugün tefsir dersinde bir sahabeden bahsettik. Ulbe bin Zeyd, tebûk seferi için infâk seferberliği başladığında verecek malı olmadığı için kendini heder edip geceleyin sabaha kadar Allah'a dua ederek üzerinde kul hakkı olan insanların hepsini affettiğini ve hakkını helal ettiğini itiraf edip bunu sadaka olarak bağışlamış. sabah olunca Resûlullah da onun sadakasının en çok makbul olunan sadakalardan olduğunu müjdelemiş.
bu hikayeyi dinlerken özellikle son iki yıldır en yakınım dediğim insanlardan bile iyi niyetimin ne kadar suistimal edildiği geldi hatrıma. ne kadar üzüldüğüm, boşa koysam dolmayan doluya koysam almayan, aklımın bir türlü idrak edemediği haksızlıkları, insanlar için en ince ayrıntısına kadar çabalarken onların bana hak gördüğü muameleleri ve sonrasında farkettim ki gerçekten bu çok çok büyük bir sadaka çeşidi. affetmek. kabullenmek. nefsi öldürmek. yalnızca O'nun rızası için çabalamak, yaşamak. bunu başarabilirsek nihayetinde ne inciniriz ne de beklentiye gireriz. tabiri caizse kuş gibi hafifleriz şu fâni dünyada. başarabilirsek diyelim tabii. dua buyuralım :')
"Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış."
Otuz Beş Yaş
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.