Seçici dikkatsizlik ise görmek istemediklerimizi görmeyi reddetmektir.
Hem başlangıç hem de derece ayrışımdan farklıldır. Seçici dikkatsizlik deneyimlerine ilişkin daha fazla farkındalık kazanılabilinir.
Nefsin sahilsiz ummanının farkındalığının sonu yoktur. Fakat bunun güçlü ve düzgün bir şekilde şuuruna ermenin tek yolu, dalgaların kesretinden yüz çevirmek ve dile gelmeyen suyun kendisine, farkındalık ummanına odaklanmaktadır...
1888'de Nietzsche, fiziksel ve bilişsel çöküşünden ve "delilik mektupları"ndan bir yıl önce, "Bu oğlan soluyor ve erken solgunlaşıyor. Arkadaşları durumunun o veya bu hastalıktan kaynaklandığını söylüyor. Ben derim ki: hastalanması, hastalığıyla mücadele etmemesi zaten fakirleşmiş bir hayatın sonucudur" yazdı; bu cümleler derin bir farkındalık gerektiriyor ve bugün de her hastalığa öznel bir açı getirerek işlevlerini koruyorlar: hastalık onu ya kalıtsal bir yatkınlıktan, kişisel adaptasyondan, hayatındaki kazara olaylardan veya bütün bunların hepsinden ötürü orada bekliyordu ve o buna direnebildiği müddetçe hastalık bazı atakları tetikledi ama sonrasında durdu; filozof artık bunlardan kendini koruyamayacak hale geldiğinde, hastalık onu boğdu: bilinçli veya bilinçsiz, Nietzsche teslim oldu; teslim olmak tam anlamıyla bir cupio dissolvi* değildi; tersine hayatı ve hayatın birey için planladıklarını terk ettiğinin işaretiydi. Nietzsche'nin bahsettiği bu yoksullaşmış hayat hastalık sayesinde bereketlenebilirdi. Bugünün "iyi hal"i her koşulda korumaya yönelik yaklaşımları düşünülünce bu düşünceler çapraşık ve acayip duyulabilir.
*cupio dissolvi: çözülme arzusu