güzel kızım, ışık insanın içinde yanmıyorsa yüzüne vurmuyor der şâir. ummadığın anlarda baş gösteren böğürtlen kışların olacak, sana mevsimsiz güneşler büyüteceğim.
o kadar az ki bu devirde kendi olabilen, kendi olmak için kendiyle bile harp eden, hele bir de asrın rezalet furyasından inadından hırsından omurgası betonlara idem dik başıyla çıkmış öyle azdır ki benim kanaatimde, yani nasıl desem, bu işler böyle sürmez elbet bu bıçak boynuna dayanmak ister. sen yaşarsın tabii öldürürsün de pekala ama sana benim elimden ölmek de yakışır. kim bilir çok kurmam da hayal sana beni yaşatmak da yaraşır.
ben sizinle dünyevi bir hırsla hiçbir koşulda hesaplaşamam tarafımdan sorulacak hiçbir hesabın ederi aldığım kadarı olmayacaktır çünkü maalesef içimde oluk oluk akan bir merhamet var
içindeki saflığı kaybetmenin ödülü büyümek mi be cezmi? hançerleri tutan tüm eller öyle güzel ve zarif ki… ah insan güvene eğiyor başını cezmi, güvene! giyotinin inişini duymuyor mu sanıyorsun? duyuyor elbet: güzel bir soprano gibi… hatta fısıltılar ile gelmiyor çoğu ihanet, tuzak. kulaklarımızı sanrılara boğan bir güç var. duyduklarımızı süsleyen, serapların inşa malzemesi: sevgi, güven, saflık gibi yüce, insani duyguların elbette ki bazı bedelleri var. sürekli güvensizlik, şüphe ve sevgisizce bir ömür geçirmenin bedeli yanında çok, çok küçük bir bedel ha cezmi, ne dersin?… *