Herkes ister ihtiyaçlarının, beklentilerinin, umutlarının anlaşılmasını. Herkes bekler sevdiği bir insan tarafından koşulsuz kabul edilmeyi. Tecrit edildiği bir dünyada yalnız ama güçlü olmak kimseyi mutlu etmez.
Gidebilmek için farkında bile olmadan değersizleştirmenin bir yolunu buluyordu. Belki de özünde sevildiğine ikna olmayan ve sevilmeye layık olduğuna yeterince inanmayanlardandı… Dolayısıyla “Beni sevdiğine göre kendisi de değersizdir” şeklinde özsaygı, özgüven sorunu vardı.
Aşkın korkunç aldatmacası, başlangıçta bize dış dünyadan bir kadınla değil, beynimizin içindeki bir taş bebekle oyun oynatmasıdır; zaten bu taş bebek, daima elimizin altında bulunan, sahip olabileceğimiz tek kadındır; neredeyse hayal gücünün keyifliliği kadar mutlak olan hatıranın keyifliliği, hayalimdeki Balbec’le gerçek Balbec ne kadar farklıysa, gerçek kadından o kadar farklı yaratmıştır onu; yavaş yavaş gerçek kadını bu sahte yaratıya benzemesi için zorlar, kendi ıstırabımızı arttırırız. 
Oradan oraya gitmenin hiçbir sonucu olmadığını anlayana kadar insan uzun mesafeler kat eder ve orada kalakalır. Oradan oraya gitmek yerine oradan oraya bakınmaya başlar.
Firari olmak çok güzel bir durum çünkü insan firar ederken firar etmesinin sebepleri o farkına varmadan kaybolur. Bir hedefe vardığımda kaçmama neden olan sebeplerin gereksiz olduğunu görmek beni tuhaf bir biçimde etkiler.