Ölüm büyük bir hadisedir. Böyle bir hadise karşısında kişinin hüzünlenmesi ve kederli bir hal alması gayet normaldir. Ancak hüznü infiale dönüştürmemek, bağırıp çığırmamak gerekir. Bir de tabii ki içine atıp bastırmamak.
En güzel taziye, sevgili Peygamberimizin (s.a.v.), Muaz bin Cebel’in (r.a.) oğlu vefat ettiği zaman ona yazdığı mektuptur. Mektup şöyledir:
“Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu mektup, Allâhü Teâlâ’nın Resûlü Muhammed’den (a.s.) Muaz bin Cebel’e yazılmıştır:
Selamün aleyke (Allah’ın selamı sana olsun)
Muhakkak ki mallarımız, çocuklarımız, ailemiz Allâhü Teâlâ’nın, bize bahşettiği nimetlerdir. Bunlar Allâhü Teâlâ’nın bize emanet olarak verdiği şeylerdir. Onlardan belli bir vakit faydalanırız. Sonra vakti gelince Allâhü Teâlâ, onları bizden alır.
Onun hakkı, bize verdiği zaman, şükretmemiz, geri aldığı zaman da sabretmemizdir. Senin oğlun da Allâhü Teâlâ’nın sana bahşettiği nimetlerden ve faydalanman için sana verdiği emanetlerden biri idi. Sevinç ve iyi bir hal ile oğlunla seni faydalandırdı. Sonra da bir ecir ve sevap karşılığında onu senden aldı. Sakın feryat ve figan etme. Zira bu, senin alacağın sevabı yok eder. Eğer bu musibetin sevabı sana gösterilse, başına gelen musibet elbette ona nispetle çok küçük kalırdı. Allah’ın vaadini sabırla bekle. Vesselam…” (Şir’atü’l-İslâm, Fazilet Neşriyat, İstanbul 2012 s.246.)