Türkiye'nin son birkaç yüzyıllık tarihinde yalnız bir defa, millî mücadele devrinde muzaffer olabilen ahlâk ve fazilet, bunun dışında mütemadiyen yenilmiştir. Türk halkına istikamet vermekle, onu hep daha iyiye, daha güzele doğru götürmekle vazifeli müesseselerin ahlâk ve fazilet bakımından arz ettikleri manzara, görmesini bilip de bakanları ağlatacak kadar berbattır. | Galip Erdem, Ülkücünün Çilesi, Ötüken Neşriyat, 13. Basım: İstanbul-2020, s. 33.
Sayfa 33 - Ötüken Neşriyat, 13. Basım: İstanbul-2020Kitabı okuyor
Osmanlı Devleti Söğüt'te kurulduğu 1299 yıllarında 400 atlıya sahip bir uç beyliği iken, 1326'da Bursa'nın fethi sırasında Orhan Bey 38.000 süvariye kumanda ediyordu. Bu asker artışı, nereden geliyordu? Fethedilen topraklardan toplanamazdı. Zira bu yerin ahalisi Türk değildi. 400 çadırlık bir aşiret, 27 senede bu kadar çoğalamazdı. Selçuk Sultanlığı, asker yardımı yapacak halde değildi. O halde artış nereden geliyordu? Öyle anlaşılıyor ki, Bizans ucundaki bu beylik bütün Türk âleminin ülküsünü temsil ediyor, Türklük âleminin, fetret devrinde bile asla vazgeçmediği, İstanbul fethinin ve dünya hâkimiyetinin mümessili sayılıyordu. Millî şuur ve ülkü Horasan'dan İzmir'e kadar her yerdeki Türk'ü Ertuğrul sancağına çekiyor, şeyhler, müftüler, müderrisler eli kılıç kabzasına yakışan her yiğidi, gönlü fazilet aşkı ile dolu her mümini, kafası salim düşünceye açılmış her talebeyi Söğüt Beyliği'ne sevk ediyordu. Küçük beylik az zamanda Türk âleminin otağı haline geldi. | Dündar Taşer, Mesele, Ötüken Neşriyat, 2. Basım: İstanbul-2019, s. 31.
Sayfa 31 - Ötüken Neşriyat, 2. Basım: İstanbul-2019Kitabı okuyor
Reklam
Bazı yerlerde, ehl-i imanın nokta-i istinadının yıkılmaya başladığı ve bir kısım esbab ve neşriyat, imanın erkânına karşı muhalif cephe alıp Allah'ı inkâr eden insanlar alenen ve tefahurla dolaştığı ve Kur'an'ın evamirine muhalif hareket etmek ve manevî kuvvetlere inanmamak, icad ve tasni hakkını şuursuz, kör, sağır tabiata vermek bir şiar-ı medeniyet ve irfan ve münevverlik telakki edildiği yürekler titreten şu dehşetli asırda, Kur'an'ın bir mu'cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur'u telif ederek, muzdarip ve iman âb-ı hayatına muhtaç pek çok bîçare gönüllere panzehir hükmünde olan devalarını vererek onlara saadet-i ebediyeyi müjdeleyen ve davalarını gayet kat'î bürhan ve hüccetlerle ispat eden, hakikat cadde-i kübrasında kudsî ve muazzez rehberimiz ve ‎ اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ‎ sırrıyla Risale-i Nur ile imanlarını kurtaran yüz binler Nur talebesinin hasenatının bir misli defter-i a'maline geçen fazilet-meab efendimiz!
Yine denilmiştir ki: İnsan, hayâta bir lahzada kolaylıkla gelivermiş olmadığı gibi kolaylıkla geçip gidiverecek de değildir. O, ciğerlere işleyecek şiddetli bir meşakkat ile kuşatılmış olarak ve Allâh’ın inâyeti ile tavırdan tavra o meşakkatler içinden geçirtilerek yaratılmış, o sûretle insan olmuştur. Demek ki mihnet ve meşakkat içinden insanlık gâyesine ermek, insan yaratılışının bir lâzımı ve herşeyi yaratan Cenâb-ı Hakk’ın bir kanunudur. İnsan hadd-i zâtında âciz, halsiz ve kuvvetsiz iken Allâhü Teâlâ’nın büyük bir inâyet ve himâyesine mazhar olmuştur. O hâlde insanın, kâmil bir insan olmak için bunu bilerek mihnet ve meşakkate göğüs germesi ve o meşakkat içinde kendisini koruyup kuvvet veren Cenâb-ı Hakk’a şükrünü edâ etmek üzere vazîfeye koyulması ve öyle acınacak kullara da merhamet ederek halâs ve rızâ yoluna gitmesi lâzım gelir. (Elmalılı, Hak Dîni Kur’an Dili Tefsîri, Fazilet Neşriyat)
Müstehcen Neşriyat Ve Türk Gençliği Bu aziz ve mübarek vatanın dertlerinden biri de, [Müstehcen Neşriyat] derdidir, öyle bir dert ki, günden güne şifa bulacak yerde, bilâkis, gittikçe kangren olmakta... Okuyucularımız hatırlarlar: Cins ve miktarı insana hay­ret ve dehşet verecek derecede çoğalan müstehcen neşriya­tın, tecrübesiz gençlerimizle
Şehvetnâmeler ve Gençliğe düşen vazife Dinsiz bir millet nasıl yaşayamazsa, ahlâksız bir cemiyet­ de pâyidar olamaz. Bu, iki kere iki dört kabilinden, değiş­mez bir kaidedir. Hangi cemiyet bu kaideye aykırı hareket etmişse, er geç, fakat mutlaka inkıraz bulmuştur. Misal mi istiyorsunuz?. Lütfen, tarih kitaplarını açınız. Cihan tarihi, bu
Reklam
BERAÂT GECESİNDE İBADET
Şâbân-ı şerîfin on beşinci gecesi Berat Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir tesbih namazı kılınır. Berat Gecesi’nde kılınması tavsiye edilen “Hayır namazı” vardır. 100 rekâtlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse şehitlik mertebesine nâil olur. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni aff-ı
Fazilet neşriyat
19 öğeden 11 ile 19 arasındakiler gösteriliyor.