Dönemle ilgili çalışan en önemli tarihçilerinden Feroz Ahmad da İtilaf Devletleri'ni bir arada tutan en önemli unsurun Osmanlı topraklarının bölünüp paylaştırılması sözü olduğunu belirtmektedir.
Sayfa 440
Harb-i Umumi'ye Giriş
2 Ağustos'ta imzalanan antlaşma hakkında İttihatçılardan kaçının bilgi sahibi olduğu, öteden beri hayli yoğun bir tartışma konusudur. Savaş sonrası kaleme alınan hatırata ihtiyatla yaklaşmak gerekir, çünkü bu eserler genellikle yazarın konumunu meşru ve haklı gösterme amacı taşır. Bu nedenle, o sırada günlük tutan Mehmed Cavid Bey'in yazdıkları belki de en güvenilir kaynaktır. Cavid Bey günlüğünde Said Halim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısına bir "moratoryum kanunu"nu imzalatmak için gittiğini ve odada askeri danışmanlardan Albay Erich Weber'i gördüğünü yazmıştır: Sadrazam istical ile [aceleyle] bir şeyler yazıyordu. Enver, Talat, Halil orada idiler. Ahvalde [durumda) bir fevkaladelik hissettim. Talat'a sebebini sordum, 'yemin ettik' diyerek söylemedi. Hayret ettim. Ve derhal kendisine, 'yoksa Almanya ile ittifak mı ediyorsunuz?' diye sordum. Biraz sonra sadrazam yazdığı kağıdı zarfa koyarak Weber'e verdi. Biz de sadrazamın yanına girdik. Kimseye ifşa etmeyeceğimize dair yemin ettik. Heyet-i hükümet azasının [kabine üyelerinin) sır saklayacaklarına dair yemin etmesi kadar ahmakça bir şey bilmem ki olur mu? Bunun üzerine Said Halim Paşa antlaşma hükümlerini okudu. Cavid Bey şaşkınlık içindeydi. "Diğer arkadaşlarda ise sevinç, hayret vardı. Biz büyük devletle ittifak ediyormuşuz!" Cavid Bey'in savaş çıktıktan sonra ittifak kurulmasına dair sözleri onlar üzerinde hiç etkili olmamıştır.
Reklam
Atatürk
Turkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olarak geçirdiği on beş yıl içinde Atatürk yeni bir kimlik edinmiş ve kendi kendine yeterli ve bağımsız bir millet yaratmayı başarmıştı. Bir ülkeyi yarı feodal, kırsal temellerinden çağdaş bir endüstri ekonomisine dönüştürme projesini başlatmıştı. Tüm ulusun enerjisi yurt içinde gelişmeye odaklanmışken Türkiye'nin dış politikası da statükoyu korumak üzerine kurulmuştu. 1923`te Cumhuriyet kurulduğunda. Türkiye kibrit gibi basit bir şeyi bile üretemez durumdaydı. Ancak, 1930'ların ortalarına gelindiğinde, fabrikalar tekstil ürünleri, şeker, kâğıt ve çimento üretiyordu; bir İngiliz firması demir-çelik sanayiini kurma aşamasındaydı. Demiryolları gibi yabancı sahipli işletmeler, her ne kadar 'kamulaştrma" yerine "devletleştirme" terimi seçilmiş olsa da, devlet tarafından satın alınıp kamulaştırılmıştı.
Kemalizm
Kemalistler ise, toptan bir toplumsal, ekonomik ve siyasi dönüşüm istiyorlardi. Devleti artık geleneksel toplum kuralları ve sembolleriyle yönetmek istemiyor, Türkiye'yi 20. yüzyılda hızla ilerletecek yeni, laik bir ideoloji yaratmak istiyorlardı. Kemalistler, Batının materyalizmini, teknolojisini, modern silahlarını, fikirleriyle beraber benimsemek, böylelikle toplumu, kelimenin en geniş anlamında, dönüştürmek istiyorlardı. Bu, dinin devletten ayrıldığı değil, devletçe kontrol edildiği bir laik toplum yaratmak demekti. Onlar için çağdaşlık ekonomik ve toplumsal boyutlarla birlikte siyaseti ve kültürü de içeren geniş bir bütünlüktü. Geleneksel, ataerkil toplumlarını kökten ıslah ederek hem çağdaşlığı hem çağdaşlaşmayı başarmak istiyorlardı.1923 sonrası Kemalizm'in siciline bakarsak rejimin gelenekselcilikten baş döndürücü bir hızla modernliğe doğru ilerlediğini görürüz.
1. Dünya Savaşı öncesi
Osmanlıların Balkan Savaşı süresince ve sonrasında diplomasi alanında dışlanmasından beri İttihadçılar Avrupa 'daki iki bloktan biriyle ittifak kurmaları gerektiğine karar vermişlerdi. Bu ya İngiltere, Fransa ve Rusya'dan oluşan Üçlü itilaf olacaktı veya Almanya, Avusturya ve İtalya' 'dan kurulu olan Üçlü İttifak. İttihatçılar Üçlü İtilafı tercih ederek sırasıyla İngiltere, Fransa ve Rusya'ya yanaştılar, ancak bunların her biri tarafindan geri çevrildiler. Almanya da Balkan Savaşı'ndaki Osmanhlar'ın başarısızlıkları sonrasında Istanbul'la bir ittifaka girmekte aynı derecede kararsızdı; Osmanlılar hem askerî hem diplomatik bir yük olmaya adaydı. Ancak Haziran 1914'te Avusturya-Sırbistan savaşının çıkmasından sonra, Berlin, bir Osmanlı işbirliğinden kazanacağı şeylerin kaybedeceklerinden daha fazla olduğunu hesapladı. Berlin ancak savaşa gireceğinden kesinlikle emin olduğu zaman İstanbul’a yöneldi.
Harekat Ordusu
Bu arada, meşrutiyete bağlı subaylar 'Hareket Ordusu' adı altında bir kuvvet oluşturarak, başkentte düzeni sağlamak ve asileri cezalandirmak üzere Selânik'ten yola çıktılar. Hareket Ordusu'na siyasetin dışında kalan ve sert disipliniyle tanınan bir asker olan Mahmud Şevket Paşa komuta ediyordu. Kendine gelen ve anayasanın yürürlükte olduğunu, her şeyin bir kez düzen yerine oturdu mu, iyiye gideceğini söyleyen heyet tarafından yapılan hareketten vazgeçme teklifini reddetti. Başkente girdi ve 24 Nisan`da kısa bir çatışma sonrası şehri ele geçirdi. Bu arada, Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan Meclis-i Umumi-i Milli adı altında şehrin dışında Marmara kıyısında bir Rum köyü olan Ayastefanos'ta (Yeşilköy'de) 22 Nisan 1909'da toplandı. Bunlar, meşrutiyeti teminat altına alarak Sultan II. Abdülhamid`i tahttan indirme kararı aldılar ve bu Meclis kararı da şeyhülislâmın bir fetvasıyla onaylandı.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.