“Matbaada hareketli tuşların kullanılmasıyla birlikte, hem daha ucuz hem de seri üretimi yapılan ilk ürün kitap oldu. 18. yüzyılın sonlarından itibaren okuryazarlık oranı hızla arttı ve ‘okuma devrimi’ başladı. Geleneksel toplumu modernize etmeninin yolu da okuryazarlığı yaygınlaştırmada görüldü.
Batı dünyasında Latince, İslâm dünyasında da Arapça, bazı çevreler tarafından ilerlemenin karşısında bir engel olarak yorumlandı.
Millî kimlik ve kültürün inşası için son dönem Osmanlı kültürüyle yoğrulmuş Cumhuriyet devri yazarlarından Ziya Gökalp, Mehmet Fuat Köprülü, Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfeddin tarih şuurunun tesisi için önemli hizmetler sundu...”
Afet İnan şöyle anlatıyor: «...Fransızca coğrafya kitaplarının birinde, Türk ırkının Sarı Irk’a mensup olduğu ve Avrupa zihniyetine göre ikinci... nevi bir insan tipi olduğu yazılı idi.
***
İçimizdeki Batılılara Hangi Dilde Seslensek Duyarlar Acaba!
Claude Cahen günümüzde bile Fransız okuyucusuna şöyle seslenmek ihtiyacını duyuyor:
«...İslâm dünyasının tarihinin kültürümüzde hatırı sayılır bir yer işgal etmesi zorunludur; yalnızca ayrıcalıklı birtakım halklar ve yerlerle sınırlı bir uygarlık kavramını aşmamız zorunludur; İtalya’da Aziz Toma’dan önce Orta Asya’da İbni Sina’nın doğduğunu ve Şam ile Kurtuba’nın camilerinin Fransa ya da Almanya katedrallerinden önce yükseldiğini bilmemiz zorunludur; kültürü ve kudreti dörtnala ilerleyen bir Avrupa karşısında içine düştükleri belki de geçici zaaf nedeniyle günümüzün Müslüman halklarına karşı besleyebileceğimiz küçümseme duygusundan vazgeçmemiz zorunludur...»
*
Kurtulan halkların önünde, milli bir ekonominin; millî, anti-emperyalist bir devletin inşası görevi yanında, millî bir tarihin hazırlanması görevi de durmaktadır.
*
**
Osmanlı İmparatorluğu, bazılarının iddiası gibi, ilk mağlubiyette çadırlarını toplayıp geldiği bozkırlara dönen ve hâkimiyetinden hiçbir iz bırakmayan barbar göçebelerin kurduğu geçici bir devlet değildi.
***