Öyleyse günümüzde ters yönde işleyen iki devrim gerçekleşiyor gibi: biri iktidarı sürekli zayıflatırken diğeri de ona sürekli güç katıyor. İktidar, tarihimizin hiçbir döneminde ne bu kadar zayıf bu kadar güçlü bir görünüm sergilemiştir.
Ancak dünyanın halini nihayet daha yakından incelemeye başarınca, bu iki devrimin birbiriyle içten içe bağlı olduğunu, aynı kaynaktan çıkıp farklı yollar izledikten sonra nihayetinde insanların aynı yere taşıdıklarını görürüz.
Bu kitabın pek çok noktasında dile getirdiğim ya da gösterdiğim bir hususu son bir kez tekrarlamak tan çekinmeyeceğim: eşitlik olgusunun kendisiyle, onun toplumsal duruma ve kanunlara yansımasını sağlayan devrimi birbirine karıştırmaktan kaçınmalıyız. Zira bize şaşkınlığa sürükleyen hemen her görüngü bu karışıklıktan kaynaklanır.
Cumartesi günleri bu kasabada fırında kızarmış koyun başı yemek bir gelenekti; bir tane baş satın almam için bana üç maravedi veriyordu. Onu pişirdikten sonra gözlerini, dilini, boynunu, beynini yiyor ve çenesindeki etleri de sıyırıyordu. Daha sonra bana tabakta kalan kemikleri veriyor ve, "Al ye, bunlar senin için bir nimettir, doğrusunu söylemek gerekirse popadan daha iyi besleniyorsun,” diyordu.
İçimden şöyle diyordum : Umarım bir gün Tanrı, bana çektiğin acıları sana da çektirir.
Sen o karanfile eğimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? Bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele...
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Ey harflerden yapılmış sonsuzluk... kalbine ölümün nişanı düşen herkes bir gün eşiğinde durup, "biraz daha güzellik" diyecek sana... İyilik, korku içinde yaşar mı hiç? Haysiyet yarasının merhemi var mıdır ? Yüzü yere düşen insan evlere nasıl sığar?
Şimdi neden acı verir eski
mutluluğumuz ?
Kutsal Dağ'dan söz edildiğini duymuş olmalısın.
Dünyamızın en yüksek dağıdır o.
Doruğuna ulaşsaydın
yalnızca tek bir arzun olurdu:
En derin vadide yaşayanların yanına inme arzusu...
İşte bundan dolayı
Kutsal Dağ dediler ona.
“Yakında bir gün ölüm meleği benim için gelecek. Eğer bu gece gelecek olursa çağrısına karşılık vermeyi reddetmeyeceğim. Çünkü yaşam, yaptığımız şeyden başka bir şeyi beklemektir sadece ve hakkıyla güvenebileceğimiz tek şey ölümdür.”
“Yeşil bir tarlanın nihayetinde bir yamaç, yamacın bir kenarında bir top ağaç var. İşte o ağacın altına gidiyorum.
Yamaca tırmanmaya başladıkça rüzgar daha da şiddetleniyor. Elbisem bacaklarıma dolanıyor. Hatta bazen durmak mecburiyetinde kalıyorum.
Ne güzel!
Kendimi, böyle havalara doğru uçuyorum sanıyorum.
Vücudumda hiç yorgunluk hissetmiyorum. Hızlı hızlı yürüyorum. Yükseliyorum.
Yavaş yavaş küçük şehre hakim bir noktaya geliyorum.
Evleriyle, camiyle işte Pendik ayaklarımın altında.
Dudaklarımın üstünden buzlu bir su gibi akan rüzgarı emerek yürüyorum.
Birdenbire derin bir sükut oluyor.
Top ağacın altındayım.”
Sayfa 105 - Koç Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
“Gelenlerin en önünde, beyaz yeleli bir at üzerinde, beyaz çerkeska ve kalpak giymiş, altın kakmalı silah taşıyan, heybetli bir adam vardı. Bu, Hacı Murat’tı.”
Sükunet bulmuş ve keyfi yerine gelmiş olan Nuriye yağmurda güneş gibi ışıldayan gözlerini gözlerime dikerek," Ay pembe değil, değil mi?"dedi.
Tekrar yemin ettim:
"Vallahi değil...Billahi değil.."
Evlendiğimizin ilk akşamı aramızda açıldığını gördüğüm uçurum gün geçtikçe genişledi; pembe ay vakasına benzer ne anlaşmazlıklar ile karşılaştık! Ve birbirimize olan bütün aşkımıza rağmen işte nihayet ayrılıyoruz. İlk akşam ihtiyar köylünün,
"Nereye gidiyorsunuz evlatlar?" diye bize sordu suale Nuriye'nin, "Saadete doğru!" diye verdiği cevabı hatırlıyorum da...
Kadın açıkça bu konuşmaya bir son vermek için
"Aşkın ne olduğunu herkes bilir," diye kestirip attı.
"Ama ben bilmiyorum. Sizin ne kastettiğinizi anlamak isterdim."
"Bu oldukça basit"...
Kadın durakladı , bir an düşündükten sonra,
"Aşk?
Aşk; bir kadın ya da erkeğin geri kalan diğer herkes karşısında özel olarak tercih edilmesidir," dedi.
Kır saçlı adam güldü.
"İnsanlar çocuklarını hayvanların yavrularını yetiştirdikleri gibi yetiştirmemeli, onları yetiştirirken güzel, tombul bir beden dışında kendilerine başka amaçlar edinmelidirler."