Zannediyorum ki, Goethe daha 25 yaşında Genç Werther’in Acıları’nı yazarken, bu kitabın ona dünya çapında bir ün getireceğini tahmin etmemiştir. Kitap, yayınlandığı dönemde pek çok genci etkileyip intihara sürüklemiş. Buna da “Werther etkisi” denmiş. Sırf bu ününden dolayı çok merak ettiğim bir kitaptı, bugün itibariyle bitirebildim. Okurken de kendimi bir sorgulamadım değil, “Yahu adam 25 yaşındayken hala günümüzde popülerliğini koruyan bir kitap yazmış, sen ne yaptın?” diye. Fatih de İstanbul’u daha 21 yaşındayken fethetmişti de neyse, konumuz bu değil. Haydi, kitaptan bahsedelim.
Öncelikle, öyle güzel yazılmış ki, bir yazar tarafından kurgulanmış bir hikayeyi değil de, gerçekten genç bir adamın mektuplarını okuyormuş gibi hissediyorsunuz. Ve öyle gerçek ki, bir yabancının mektuplarını ondan izinsiz okuyormuş gibi bir hisse kapılıp rahatsız bile oluyorsunuz. Buraya kadar iyi. Ancak, ben başkarakterimizi hiç sevmedim.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’ndaki karakteri hatırlattı bana. Hani bazı insanlar vardır ya, mutlu olmayı değil de melankoliyi sever. Werther de öyle işte... Nişanlı, pek yakında evlenecek olan bir kadından hoşlanması bile onun karakteri hakkında yeterince şey anlatmıyor mu? Mutlu olmaya çalışmak varken, göz göre göre mutsuzluğun yolundan gitmek niye? Kitapta da söylenildiği gibi, “Oysa intihar, zayıflıktan başka bir şey değildir. Zorlu bir hayatı göğüslemektense, ölümü tercih etmek en kolayıdır.” Tavsiye eder, keyifli okumalar dilerim