Gamze

224 syf.
4/10 puan verdi
Dünya Edebiyatı'nda "Okunması En Zor 10 Kitap"tan biri olarak gösterilen Deniz Feneri, benim okumaya deneyimime de göre bu tanımlamayı kesinlikle hak ediyor. Herkesin "bayıla bayıla" okuduğunu iddia ettiği kitapla gerçekten de aynı kitabı mı okudum bilmiyorum ama yoğun betimlemelerin, derin karakter analizlerinin ve sembollerinin beni gerçekten de yorduğunu söylemem gerek. Ancak yine de bu kitap okunmak isteniyorsa, verebileceğim en iyi tavsiye bir çırpıda okunmaya çalışılması olur. Zira okuma sürecinizi uzattığınız bu kitabın sizi bir okuma tembelliğine sürüklemesi kuvvetle muhtemel.
Deniz Feneri
Deniz FeneriVirginia Woolf · İş Bankası Kültür Yayınları · 20215.9k okunma
Reklam
408 syf.
7/10 puan verdi
Hem bir dönem hikayesi olması sebebiyle hem de popülerliğiyle uzun süredir dikkatimi çeken Yeşilin Kızı Anne'e büyük bir merakla başladım. Başkarakterimiz ve aynı zamanda yetim bir çocuk olan Anne'in evlat edinilmesiyle olaylar gelişiyor. Kitap hakkında söyleyebileceğim en olumlu şey, başından sonuna kadar, oldukça akıcı olduğuydu. Ama bunun dışında bu kitabın bende bir hayal kırıklığına sebep olduğunu söylemeliyim. Öncelikle, diğer okuyucuların bahsettiği o sıcaklık, o samimiyet, benim okuma deneyimimde yoktu. Özellikle başkarakterle bağ kuramadığımı söylemem gerek. Öte yandan da iyi kalpli kimsesiz çocukların anlatıldığı hikayeleri seven bir okuyucu olarak, bu tarz hikayelerin daha iyi örneklerini (Pollyanna, Küçük Prenses, Oliver Twist vb.) çoktan okumuştum. Belki de bu sebepten bu hikayenin devamına dair bir okuma hevesim oluşmadı. Sonuç olarak, aradığımı bulamadığım ve tüm seriyi okuma niyetiyle başladığım bu kitap serisinin ilk cildinde kalıp devam etmemekte karar kıldım.
Yeşilin Kızı Anne
Yeşilin Kızı AnneL. M. Montgomery · Koridor Yayınları · 202015.3k okunma
320 syf.
7/10 puan verdi
Holokost temalı kitaplara karşı büyük bir ilgim var ve bugüne kadar okuduklarımı da hep çok beğenmişimdir. O sayfalarda insanlığın yaşadığı o büyük utancı, adaletsizliği ve ölümün soğuk yüzünü bulurum. Ve bunların hepsi gerçek insanların hikayeleri olduğu için ayrıca ilgimi çeker. O sebeple Auschwitz Dövmecisi’ne büyük bir beklentiyle başladım ama maalesef beğenemedim. Sanırım bunun başlıca sebebi Lale ve Gita’nın hikayesini zorlama bulmamdı. Ayrıca diğer okuduğum holokost temalı kitaplarla kıyasladığımda da pek sürükleyici sayılmazdı. Benim için okusanız da okumasanız da olur diyebileceğim kitaplardandı.
Auschwitz Dövmecisi
Auschwitz DövmecisiHeather Morris · Pegasus Yayınları · 20191,204 okunma

Reader Follow Recommendations

See All
616 syf.
6/10 puan verdi
Başkarakterimiz Luke, henüz 12 yaşında ve üstün zekalı bir çocuk. Ailesi de bunun farkında ve onun eğitim alabileceği bir okul için planlar yapıyor. Tam bu noktada Luke’un hayatı bir anda değişiyor. Enstitü tarafından ailesi öldürülüyor ve Luke kaçırılıyor. Enstitü, telekinezi ya da telepati gibi becerileri olan, özel yetenekli
Enstitü
EnstitüStephen King · Altın Kitaplar · 20211,430 okunma
520 syf.
7/10 puan verdi
Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum...
Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıl çalıştığı Masumiyet Müzesi, Türk Edebiyatı’nda en iyi giriş cümlelerinden birine (“Hayatımın en güzel anıymış, bilmiyordum.”) sahip. Çok uzun zamandır aklımda olan bir kitaptı, sonunda bitirebildim. Kitabın ilk yarısı açıkçası aktı gitti bende ama ikinci yarısını okurken zorlandım. Yine de peşin
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241.6k okunma
Reklam
126 syf.
8/10 puan verdi
İntihar vakalarını arttırdığı için okunması yasaklanan o kitap...
Zannediyorum ki, Goethe daha 25 yaşında Genç Werther’in Acıları’nı yazarken, bu kitabın ona dünya çapında bir ün getireceğini tahmin etmemiştir. Kitap, yayınlandığı dönemde pek çok genci etkileyip intihara sürüklemiş. Buna da “Werther etkisi” denmiş. Sırf bu ününden dolayı çok merak ettiğim bir kitaptı, bugün itibariyle bitirebildim. Okurken de kendimi bir sorgulamadım değil, “Yahu adam 25 yaşındayken hala günümüzde popülerliğini koruyan bir kitap yazmış, sen ne yaptın?” diye. Fatih de İstanbul’u daha 21 yaşındayken fethetmişti de neyse, konumuz bu değil. Haydi, kitaptan bahsedelim. Öncelikle, öyle güzel yazılmış ki, bir yazar tarafından kurgulanmış bir hikayeyi değil de, gerçekten genç bir adamın mektuplarını okuyormuş gibi hissediyorsunuz. Ve öyle gerçek ki, bir yabancının mektuplarını ondan izinsiz okuyormuş gibi bir hisse kapılıp rahatsız bile oluyorsunuz. Buraya kadar iyi. Ancak, ben başkarakterimizi hiç sevmedim. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’ndaki karakteri hatırlattı bana. Hani bazı insanlar vardır ya, mutlu olmayı değil de melankoliyi sever. Werther de öyle işte... Nişanlı, pek yakında evlenecek olan bir kadından hoşlanması bile onun karakteri hakkında yeterince şey anlatmıyor mu? Mutlu olmaya çalışmak varken, göz göre göre mutsuzluğun yolundan gitmek niye? Kitapta da söylenildiği gibi, “Oysa intihar, zayıflıktan başka bir şey değildir. Zorlu bir hayatı göğüslemektense, ölümü tercih etmek en kolayıdır.” Tavsiye eder, keyifli okumalar dilerim
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121.6k okunma
80 syf.
7/10 puan verdi
Yüzü yandığı için toplumdan dışlanan siyahi bir adamın hikayesi...
Henry Johnson, Amerika’da köleliğin yeni kaldırıldığı ama ırkçılığın ve önyargının sürdüğü o zamanlarda New York’ta yaşayan siyahi bir adamdır. Doktor Trescott’ın küçük çocuğunu yangından kurtarırken yüzü feci bir şekilde yanar ve bu da yaşadığı toplumda daha da dışlanmasına sebep olur. Peki, canavar olan Henry Johnson mıdır, yoksa onu dışlayan toplumun kendisi mi? Daha çok Kanlı Madalya kitabıyla bilinen Stephen Crane’in Canavar’ı aslında bir novella ve yirmi dört saat içinde bitirebileceğiniz bir kitap. Amerikan Edebiyatı’nı pek sevmeyen biri olarak bu kitabı “dayanılmaz” bulmadım, hatta sevdim de. Crane, cümleleri süslemeden gerçekten o döneme ışık tutuyor ve realist yaklaşımını, sadece kitabın içeriğinde değil, sonuna kadar elden bırakmıyor. Tavsiye edebileceğim iyi bir modern klasik olduğunu söyleyebilirim.
Canavar
CanavarStephen Crane · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20193,208 okunma
109 syf.
9/10 puan verdi
Bugün Truman Capote tarafından yazılan, 24 saatten kısa bir süre okuyabileceğiniz harika bir novelladan bahsetmek istiyorum. Tiffany’de Kahvaltı, II. Dünya Savaşı’nın sonlarında geçen, görünürde bir aşk hikayesi ama kitabın çok hüzünlü ve karamsar bir yanı da var. Kitap, isimsiz başkarakterimizin ağzından anlatılıyor. Kendisi New York’ta bir apartman dairesine yeni taşınan bir yazar ve kitap boyunca komşusu Holly Golightly ile ilişkisini okuyoruz. Kitapta Holly’nin ne iş yaptığıyla ilgili bir ayrıntı verilmese de her zaman şık ve bakımlı gezmesinden, masraflarını etrafındaki erkeklere ödetmesinden ne iş yaptığını tahmin edebiliyoruz. Holly Golightly, son yıllarda okuduğum en ilginç kadın karakterlerden biri. Kendisini hüzünlü hissettiği zamanlarda mücevher dükkanı olan Tiffany’nin vitrinindeki mücevherleri izleyerek karşısında bir sandviçle kahvaltı etmek onun kendini iyi hissettirme yöntemi. Bir kedisi de var ve kedisine isim bile koymuyor, çünkü buna hakkı olmadığını düşünüyor. Kitabın yine aynı isimle, Audrey Hepburn tarafından canlandırılan bir filmi var ve mutlaka izlemenizi öneririm.
Tiffany'de Kahvaltı
Tiffany'de KahvaltıTruman Capote · Bilgi Yayınevi · 19661,730 okunma
408 syf.
8/10 puan verdi
II. Dünya Savaşı sırasında Yahudiler’e uygulanan soykırımda, Polonya’da bulunan Auschwitz-Birkenau toplama kampları en büyükleridir. Bu toplama kamplarında gerçekten yaşamış ve hala hayatta olan Dita Kraus’un anılarına dayanan, gerçek bir yaşam öyküsü olan “Auschwitz Kütüphanecisi” yazar Antonio Iturbe tarafından kaleme alınır ve biz okuyuculara da bu tüyler ürpertici hikayeye ortak olmak düşer. Yahudi soykırımıyla ilgili pek çok film izledim, pek çok kitap okudum ve beş yıl önce Polonya’da bulunan Auschwitz-Birkenau kamplarını ziyaret etme fırsatım da oldu. Sanılanın aksine sadece Yahudiler değil, engelliler, eşcinseller, çingeneler ve hatta kimi kimsesi olmayan yaşlılar dahi bu kamplarda bulunabiliyordu. Kamplardaki pek çok kişi iyi beslenememekten, tifüsten ve bazen de yorgunluktan kısa sürede hayatlarını kaybediyorlardı. Hayatta kalanlar da ölenler kadar şanssızdı, gaz odalarına gönderilen cesetleri tıraş etme, taşıma ve yakma gibi işlemleri yine kendileri yapmak zorunda kalıyorlardı. Peki, böyle bir vahşetin ortasında, insanların bir parça ekmeğe bile muhtaç olduğu durumda, 31. blokta mahkumlar arasında gizli bir okul kurulduğunu söylesem? Ve sekiz kitaptan oluşan bir kütüphaneye sahip olduklarını? Gönüllü olarak kütüphaneci olmayı üstlenen Dita, kitapların yasak olduğu ve cezasının ölüm olduğu bu kampta en riskli işlerden birine sahiptir. Peki, bu iş nereye kadar böyle devam edecektir?
Auschwitz Kütüphanecisi
Auschwitz KütüphanecisiAntonio González Iturbe · Pegasus Yayınları · 20201,869 okunma
176 syf.
4/10 puan verdi
Okur olarak her kitabın bize bambaşka dünyaların kapılarını açtığını söyleriz. Peki, bu mecaz söylemin bu kitapta gerçek olduğunu söylesem? Hatta bu kitapla Prag sokaklarında dolaşıyor gibi bir hisse kapılacağınızı? Buraya kadar çok iyi bir kitap gibi duruyor, öyle değil mi? Keşke öyle olsa… “Öteki Şehir”, yoğun bir günün ardından rahat bir koltukta oturup kafanızı dağıtmak için okuyacağınız kitaplardan biri değil. Yeraltı edebiyatına ait kitaplardan biri olan Öteki Şehir’de uzun uzun betimlemeler (ama uzuuuuuun uzuuuuuun), neredeyse yarım sayfa süren cümleler var. Haliyle öyle olunca, zevk için okuyan biri olarak, okurken dertsiz başıma dert almış gibi hissettim. Prag’da bir gezinti yapma hissi için okunabilir ama onun dışında maalesef tavsiye edebileceğim kitaplardan biri değil.
Öteki Şehir
Öteki ŞehirMichal Ajvaz · Ayrıntı Yayınları · 201735 okunma
Reklam
282 syf.
8/10 puan verdi
Hikayemiz, Nora’nın intihara teşebbüsüyle başlıyor. Ölmek isteyen Nora, kendini bir anda Geceyarısı Kütüphanesi’nde bulur. Kütüphanede olan her kitap, Nora’nın farklı bir seçiminde yaşayacağı o hayatı göstermektedir. Eğer o hayatlardan birini isterse o hayatta kalabilecek, hayatlardan hiçbirini istemezse gerçekten ölecektir. Tabii okurken benim
Gece Yarısı Kütüphanesi
Gece Yarısı KütüphanesiMatt Haig · Domingo Yayınevi · 202155.9k okunma
89 syf.
8/10 puan verdi
Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi romanı haricinde aslında bir oyun yazarı olduğunuzu biliyorsunuz ve bu eseri de onun yazdığı en iyi eserlerden sadece bir tanesi. Oscar Wilde’ın gerçekten de büyük bir deha olduğunu düşünüyorum çünkü sadece böyle biri bu kadar basit olay örgüsüyle böyle bir başyapıt ortaya koyabilir. Oyunumuzun başkarakteri olan Jack, sevdiği kadını adının Earnest olduğuna inandırır çünkü bu genç kadın ancak adının Earnest olduğu bir erkekle evlenebileceğini söyler. Ve bu da yanlış anlamalarla dolu komik olayların başlangıcı olur.
The Importance of Being Earnest
The Importance of Being EarnestOscar Wilde · Karbon Kitaplar · 20191,116 okunma
472 syf.
7/10 puan verdi
Akıl ve Tutku (ya da Aşk ve Yaşam) ya da orijinal adıyla Sense and Sensibility, Jane Austen’ın ilk yayınlanan romanı. Kendisi en sevdiğim yazar ve yazdığı kitaplardan herhangi birini okumak bana bir şöminenin yanında zencefilli kurabiyeler eşliğinde kahvemi alıp kaykılıp oturmuşum gibi bir mutluluk ve huzur veriyor Kitap, Jane Austen’ın tarzına alışık olanların seveceği tarzda bir roman. Ama yazarın bana göre en iyi iki romanı (“Gurur ve Önyargı” ve “Emma”) olan romanlar kadar iyi olması beklenmemeli. Sanırım bu bu bilgiye sahip olmasaydım bile okuyup bitirdiğimde ben de bunun yazarın ilk romanı olduğu sonucuna varırdım, zira diğerlerine göre biraz daha acemice yazılmıştı. Hikayesi şahsen ben de daha az merak uyandırdı ama yarattığı karakterlerin derinliğini yine çok sevdim. Hikaye, Elinor ve Marianne adlı iki genç kadının, babalarını kaybetmeleriyle birlikte hayatlarına yansıyan trajik değişimi anlatıyor. Anneleriyle birlikte refah içinde yaşadıkları lüks evden, küçük bir kulübeye taşınmak zorunda kalan bu genç kadınlar, sadece yeni evlerine ve maddi zorluklara değil, sahip oldukları sosyal çevrenin de radikal bir biçimde değişmesine uyum sağlamakta bir hayli zorlanıyorlar. Hikaye ilerlerken iki genç kadını yakından tanıyarak birbirinden ne kadar farklı kişiliklere sahip olduklarına da şahit oluyoruz. Marianne ne kadar dışa dönük ve romantikse, Elinor bir o kadar içe dönük ve mantıklıdır. Bu denli farklı kişiliklere sahip olmaları aşk hayatlarında da farklı yollar izlemelerine sebep oluyor. Peki, siz daha çok Elinor mu yoksa Marianne misiniz?
Aşk ve Tutku
Aşk ve TutkuJane Austen · Yason Yayınları · 201576.3k okunma
622 syf.
10/10 puan verdi
Şimdi yaşayın, ertelemeyi daha sonraya bırakın...
Bu kitapla ilgili en büyük keşkem, hiç şüphesiz, neden daha önce okumadığım oldu. Sanıyorum ki ben de Oblomov gibi geç kalmıştım. Belki altı yüz küsur sayfa gözümü korkutmuştu, çünkü özellikle kitap sıkıcıysa o sayfalar hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Bu kadar akıcı bir kitap olduğunu nereden bilebilirdim ki? Hayır, Oblomovluk bulaşıcı değil. Hepimizin içinde biraz var. Bazen biz de bir kumru gibi başımızı kanatlarımızın altına gömüp öylece kalıyoruz. Ama bütün hayatımızı tavan arasında öterek geçirmek bizim seçimimiz. Çok sevdiğim bir alıntıyla bitirmek isterim: “Şimdi yaşayın, ertelemeyi daha sonraya bırakın.”
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139.5k okunma
246 syf.
9/10 puan verdi
80’li yıllarda geçen bu kitapta, ebeveynleri akademisyen olan Elio’nun evlerine, eski bir üniversite öğrencisi olan Oliver’ın yaz tatilinde konuk olarak gelişiyle birlikte bu iki genç arasındaki “aşk” ilişkisi anlatılır. Tırnak içinde “aşk” diyorum; çünkü aralarındaki ilişki aşk denince akla ilk gelen halden biraz farklı, iyi bir kitap okumak isteyene tavsiye edebileceğim ama aşk romanı okumak isteyen birine tavsiye etmeyi düşünmeyeceğim türden. Ne demek istediğimi kitabı okuyanlar anlayacaktır. Kitapta sevdiğim iki şey vardı. Biri, Elio’nun “gerçek” bir karakter olmasıydı. Düşüncelerini okurken bunu tam anlamıyla hissedebiliyordunuz. Yazarın hayatı hakkında pek fazla fikir sahibi değilim ama kitabın yarı otobiyografik olması kuvvetle muhtemel geldi bana. İkinci olarak da Elio ve ailesinin arasındaki ilişkiydi. Özellikle kitabın son kısmında yer alan, babasıyla arasında geçen diyalog çok etkileyiciydi. “Hayatını nasıl yaşayacağın seni ilgilendirir,” diyordu babası. “Fakat unutma, yüreklerimiz ve bedenlerimiz bize sadece bir kez için verilmiştir.”
Adınla Çağır Beni
Adınla Çağır BeniAndré Aciman · Sel Yayınları · 20203,432 okunma
286 syf.
7/10 puan verdi
Ağaçkakan’ı okumaya başlamadan önce, bu kitabın benim Everest’im olacağından bihaberdim. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ından sonra okumakta en çok zorlandığım kitap bu oldu. Yazar Tom Robbins ile de bu kitap sayesinde tanıştım. Kendine özgü tasvir şeklini, ironik anlatımını başta garipsesem de sonradan sevmedim desem yalan olur. Yazar, Prenses Leigh-Cheri ve Ağaçkakan lakaplı bombacı Bernard’ın sıra dışı aşkını anlatırken kitap boyunca sorduğu soru, aşkı kalıcı kılma yolunun ne olduğuydu. Ve kitap bitiminde bunun cevabını çok net bir şekilde veriyor. Ancak gelgelelim, bu netliği kitabın içinde göremiyoruz. Asla akıcı bir roman olarak düşünülmemeli. Kitabı bitirmek yüksek motivasyon istiyor. Benim en büyük motivasyonum, kitabın sonunda nereye bağlanacağıydı ve bitirince “Ne okudum ben şimdi?” duygusuna kapılmadan edemedim. Zamanla insanın kitap zevkinin değişebileceğine, geçmişte okuduğu kitapları tekrar okuduğunda farklı bir bakış açısıyla yeniden değerlendirdiğine inanıyorum. O yüzden de şu anki kitap zevkimden dolayı bu kitabı sevdiklerim arasında göstermeyeceğimi iyi bilsem de, yıllar sonra tekrar okursam fikrimin değişmesi -kim bilir?- bence mümkün.
Ağaçkakan
AğaçkakanTom Robbins · Ayrıntı Yayınları · 2017571 okunma
Reklam
528 syf.
7/10 puan verdi
Orijinal adıyla Tess of the D’Urbervilles, bazı yayınlarda Kaybolan Masumiyet ya da şuan okuduğum yayınıyla Tess bir Viktorya dönemi İngiliz romanı ve şüphesiz ki dönemi çok iyi yansıtıyor. Kitabımız, başkarakterimiz Tess Durbeyfield’i, babasının soylu ve zengin akrabaları D’Urbervilles’lara çalışmaya göndermesiyle başlar. Maalesef bu durum Tess’in başına gelecek talihsizliklerin başlangıcıdır sadece. Viktorya dönemi romanlarını genelde çok sevmeme rağmen bu kitabı ancak iki haftada bitirebildim, çünkü bana göre pek akıcı bir kitap değildi. Ayrıca ancak yeşilçam filmlerinde görebileceğimiz tarzda depresif bir havası vardı. O yüzden pek sevemediğimi söylemeliyim.
Tess
TessThomas Hardy · Can Yayınları · 20211,578 okunma
352 syf.
8/10 puan verdi
“Peki ya siz hangi hayvanları seviyor, hangilerini yiyorsunuz,” diyor Jonathan Safran Foer kitabında. Bu kitabı sanırım ilk kez ünlü oyuncu Natalie Portman’dan duymuştum. Bir röportajında zaten vejeteryanken bu kitaptan etkilenerek vegan olduğunu anlatmıştı. Ben de onu bu kadar etkileyen kitabı merak etmiştim. İnsanın beslenmeye olan bakış açısının bir kitapla değişebileceğini düşünmemiştim sanırım. Foer, “hayvan yeme”yi etik açıdan sorguluyor, tabağımızdaki etin nereden geldiğini bilimsel gerçeklerle açıklıyor ve bunu hiçte sıkıcı olmayan bir şekilde yapıyor. Orhan Pamuk’un deyişiyle, sizin de bir kitap okumayla hayatınız değişir mi bilmiyorum ama insanın ufkunu açan ve bakış açısını değiştirebilecek her kitabı okumaya değer buluyorum ben. Tavsiyemdir...
Hayvan Yemek
Hayvan YemekJonathan Safran Foer · Siren Yayınları · 2012295 okunma
517 syf.
9/10 puan verdi
Martin Eden, aslında okumaya geç kaldığımı düşündüğüm romanlardan biri. Sayfa sayısı sizi yıldırmasın, okurken keyifle ilerleniyor. Popüler kitaplara karşı bir önyargım var, bu yüzden de son zamanlarda bu denli popüler olan bu kitabı okumayı erteleyip durdum. Ama bir kitap karakterini bu kadar seveceğimi bilseydim çok daha önceden okurdum. “Aşk tekamüldeki en büyük araç. Aşka ihtiyacımız var, yoksa gelişmiyoruz,” demişti Azra Kohen bir keresinde. Roman boyunca bunu görüyoruz; Martin’in aşık olduğu kadın Ruth için kendini geliştirme çabasını. Peki, bu ne zamana kadar böyle devam edecek? Gelişme yolundaki adımları ya kendisine karşı yabancılaşmasına sebebiyet verecek, hatta hayallerinden vazgeçmesine neden olacaksa? Jack London’ın bu yarı otobiyografik romanı görünüşte klasik bir aşk romanı olarak görünse de kitabı okurken tüm bu sorgulamaları yapacak, alt sınıf-üst sınıf çatışmasına şahit olacaksınız. Tavsiyemdir...
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202391.9k okunma
198 syf.
8/10 puan verdi
Aynı tarihte doğmuş iki küçük çocuk... Bruno ve Shmuel arasında kitap boyunca vurgulanan şey tam da buydu bence. Pek çok ortak noktaları bulunan ama tel örgülerin farklı taraflarında oldukları için bambaşka kaderleri yaşayan iki masum çocuğun öyküsü anlatılıyor bize. Yahudi soykırımını çocuk bakış açısıyla anlatan yazarımız oldukça sade bir üslup kullanmış. Belki de bu yüzden kitap aktı gitti. Bir çocuk kitabı için konusunun ağır olup olmadığı tartışılır çünkü filmini daha önceden izlemiş olmama rağmen kitap bende derin izler bıraktı. Tel örgülerin olmadığı bir dünya umuduyla diyelim...
Çizgili Pijamalı Çocuk
Çizgili Pijamalı ÇocukJohn Boyne · Tudem Yayınları · 202139.3k okunma