Fakat ne yazıktır ki, iş bununla da kalmamış, müslüman tebaa askere giderken; askere gitme mecburiyeti olmayan gayrı müslimler, elde ettikleri haklarla günden güne zenginleşmişler, İstanbul piyasasına hakim olmuşlardır
Sayfa 49
Bu Müslümanlar dünyadan el etek çektiklerinden, gayri Müslimler dünyayı yağmaladığından, insanların alın yazısı ve geleceği, ekonomik gücü kendinde barındıranların elinde bulunduğundan; ister istemez Müslümanların insanî ve fikrî gelecekleri başkalarının inisiyatifinde olur. Bunun en güzel numunesi Hindistan’dır.
Reklam
…sosyalist ve kapitalistlerin İslâm’ı “kullanmaları” önlenmek istenirken, sanki İslâm’ın doğrudan doğruya müslümanlar tarafından kullanılması gibi bir mesele çıkıyor karşımıza. Müslümanlar yürüdükleri yol itibariyle insanlar arasında İslâm’ın temellerini pekiştirecek bir tercih yapmaktansa, İslâm’dan bir kalkınma yöntemi, bir ideal toplum düzenine varma imkânı, modern çağın getirdiği değişikliklere sancısız bir adaptasyon gücü olarak yararlanmak istiyorlar. Yani gayri müslimler İslâm’ı kullanacağına, biz inananlar kullanalım daha iyi, der gibidirler. Doğrusu müslümanların İslâm’ı bir araç gibi görmeleri yabancıların müdahalelerinden daha etkili sonuçlar verebilir. 
Gayri müslimler İslam ceza hukukuna tabiydi. Ancak Osmanlı Devleti kendi dinlerine karşı gelerek, dini suç işleyenlerin cezalarını, patrikler ve hahambaşlarına bırakmış müdahalede bulunmamıştır. Dini liderlere bu yetkileri atama beratlarıyla belirtilmiştir, ölüm cezası vermeye yetkileri yoktur.
Perihan Hanımla tanıştım.Çocukluk yıllarındaki hatıralarından bahsederken Ermeni olan çocukluk arkadaşından bahsederken şöyle demişti : "Kadir gecesinin gündüzünde bize hürmeten oruç tutarlardı.Oruç tuttukları günde müslüman komşularımız onları iftara davet ederdi.Gayri müslimler evlerinin yanından geçerken, "burası hocanın evi sessiz ol" diyerek her fırsatta saygılarını ifade ederlerdi."
Osmanlı Devleti deyiminin yaygınlaşması (Devleti Âliyye deyiminin resmi yazışmalarda kullanılmasına yine de devam edilmiştir) ve Osmanlı Milleti deyiminin resmi nitelik kazanması, Avrupa Birliği içinde yer alınmasını izler. Bu millet içinde eşit haklara sahip duruma gelen gayri Müslimler de, resmi dil olan Türkçeyi bilmek şartıyla kolaylıkla üst yönetim makamlarına geçmeye başladılar. Ana dilleri esasen Türkçe olan Rum ve Ermeniler bu olanaktan, Türkçe bilmeyen Arap ve diğer unsurlara göre daha fazla yararlanma fırsatı ele geçirdiler. Diğer yandan Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'da başlattığı ıslahat arasında ilk kez Türkçenin, yönetici sınıf dışında teknik ve bilimsel eğitim veren kurumlarda da kullanılmaya başlanması bir tepki yarattı. 13. yüzyıldan beri zaman zaman Arap yazarlarının yakındıkları Arapçanın önem ve etkenliğini kaybettiği tezi böylece yeni bir çerçeve içinde tartışılmaya başlandı.
Sayfa 31 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
Reklam
121 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.