"... tek bir toplu etkinlik yapılamaz, tek bir tiyatro oyunu oynanamazdı. Ne kadar önemsiz ve zararsız olursa olsun, sansür memurlarının onay damgası olmadan, tek bir gazete, afiş, broşür basılamazdı."
–reiner stach
Sayfa 118 - Metis, Sansürün Hazları adlı denemedenKitabı okuyor
Sonuç olarak da bu insanı alçaltma ve küçük düşürme kampanyası, daha önce sözünü ettiğimiz nazariyeleri(düşünceleri) ve mezhepleri ortaya çıkardı. Böylece insanın her türlü şehveti hiçbir kayıt ve sınır tanımaksızın serbest bırakıldı.
Bu çılgın ve helak edici dalga şu ana kadar devam etmiştir. Bu dalga Avrupa'dan Amerika'ya oradan da bütün dünyaya sirayet etmiş ve hâlâ da malum yoluna devam etmektedir. Bugün de yıkıcılığına gazete, sinema, sahne, edebiyat, güzel sanatlar ve buna benzer diğer bilgilendirme ve yönlendirme vasıtalarıyla devam etmektedir.
Bütün bunların arkasına, hedefi dünya Siyonizm'i için Yahudilerin dışındaki toplumları bozmak, yıkmak ve böylece bu uluslararası teşkilata kolayca boyun eğmeleri sağlamak isteyen "Siyon Protokolü" yer almaktadır,
Gazete bu tarihten yarışmanın yapılacağı 2 Temmuz'a kadar, 16-25 yaş arası, evlenmemiş, namuslu kızları yarışmaya davet eden haberler yayımladı. Yetmedi. “Kraliçe seçilecek güzele tam 500 Türk Lirası mükâfat verilecektir” dendi. “Hâfi ve balo kıyafetiyle yapılacak seçmelerde kazanamayanların izzet-i nefislerinin rencide edilmemesi için isimleri ilan edilmeyecektir” güvencesi verilse de pek rağbet görülmedi. Muhafazakâr Türk halkına, kızlarının mayo ile ne Türkiye'de ne de Belçika'da halkın önüne çıkacağının garantisi verildi; ancak bu da işe yaramadı.
Böbürlenen çok, oysa nesnel gerçekler doğrusu üzücü: en kabadayı şiir kitabını beş bin basıyorsun, en çok okunan romanı on bin, birkaç da baskı yaptın mı, tamam, türkiye'yi fethettin! en çok satan, 'ilerici' gazete yüzbini ancak buluyor. hadi ötekilerini de ekle etsin. yüzelli bin. usulen bunu üçer kişiye okut. ne yapar. dörtyüz elli bin mi? yahu bu ülke kırk milyon, kırk! kırk milyonluk bir ülkede kaliteli gazete okuru yarım milyonda, kitap okuru on beş yirmi binde kalırsa, nasıl kalkar da 'halk için' yazıldığından, 'halka gittiğinden' söz edersin? avuntu değil mi bu bizim yaptığımız?