Karaoğlan" efsanesi Türkiye'yi sarsmıştı
1973 seçimlerinde CHP'nin seçim kampanyası sırasında Ecevit'e "Karaoğlan" adının nasıl verildiği ise Kayhan Sağlamer'in 'Ecevit Olayı' adlı kitabında şöyle anlatılıyor: "Sivas'ın Yıldızeli ilçesi. Bir nine, iki büklüm, elinde eğri büğrü bastonu, şoför Kamil yönetimindeki CHP otobüsü etrafında dolaşmakta olan Ankaralı gazetecilere yanaştı. Tarazlı sesiyle sordu: 'Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan'ı görmek istiyorum.' Pek yüz vermedi gazeteciler. "İşte orada.' deyip elleriyle karşıdaki CHP ilçe merkezini gösterdiler. Sessizce uzaklaştı nine. Önce Karaoğlan lakabını önemsemedi gazeteciler ama ninenin Ecevit'i kastettiğini anlamışlardı. Neden sonra biri bir başkasına anlattı, onun ağzından da CHP'lilerin kulağına gitti. CHP'nin propoganda makineleri, can atarak aradığını işte böyle tesadüfle bulmuştu
10/10 puan verdi
SATRANÇ - STEFAN ZWEIG
SATRANÇ -ÖZET- Kitap 58 sayfadan oluşuyor. Kitap, New York'tan Buenos Aires'e giden iki arkadaşın hikayesi ile başlar nokta gemide santranç dünya şampiyonu Mirko Czentovic 'inde bir turnuvaya katılacağını yazan birçok gazete bulunur. Mirko Küçük yaşlarda anlama, konuşma, okuma, yazmada çok zorluk yaşayan bir köylüdür. Sosyal de
Satranç
SatrançStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 2023238.2k okunma
Reklam
YAPAY ZEKA'NIN (ChatGPT) DİKTATÖRLÜK TANIMLAMASI
Diktatörlükler toplumların dokusunu bozan ve onların gelişimini engelleyen en yıkıcı yönetim biçimlerinden biridir. Bu rejimler otoriter yapıları gereği ekonomik kaynakların kötü yönetimi, yolsuzluk, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması ve insan hakları ihlalleri gibi birçok olumsuzluğa sebep olur. Tarih boyunca diktatörlüklerin hakim olduğu
Aralık 2008'de çok sayıda Türk aydınının imzasını taşıyan bir dilekçe metni internet üzerinden dolaşıma girmişti. Onların ifadesiyle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1915 yılında Ermenilerin yaşadığı o büyük acı paylaşılmalıydı ve kendileri de bu isteklerini dile getiriyorlardı. Dilekçe sert bir tartışma yaratmış, imzacılar bazı çevreler tarafından "vatan haini" olmakla suçlamıştı. Türk gazeteciler, Cumhurbaşkanı Gül'ün bu konuda nasıl bir tepki vereceğini merak ediyorlardı. Cumhurbaşkanı Gül, doğrudan görüş bildirmek yerine sadece Türkiye'de ifade özgürlüğünün iyi işlendiğini söylemekle yetinmişti. Bunun üzerine muhalefet partisi CHP'den bir milletvekili, Gül'ün damarlarında Ermeni kanı taşıdığını, aksi halde söz konusu dilekçeyi okumadan reddetmesi gerektiğini iddia etti. Gerçekte hangi kanı taşırsa taşısın, Gül'ün tam da bu durumda ataları arasında Ermeni kanı taşıyan birilerinin olabileceğini söylemesi ne güzel olurdu. Sonuçta Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu topraklarda milyonlarca Ermeni yaşamıştı. Fakat böyle olmadı. Gül, "safkan Türk" olduğunda ısrar etmeyi seçti.
Sayfa 97 - İletişimKitabı yarım bıraktı
3 Haziran 1925’te hükümet Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı. Kapatma kararı, Ankara ve Doğu İstiklâl Mahkemeleri’nin, parti programındaki “dini inançlara saygı” ilkesinin, gerici isyanlara yol açtığı görüşünü alıntılıyordu. İstanbul’daki sol kanat işçi örgütleri de kapatıldı. Hiç kimse onları dinî ayaklanmalara ya da Kürt aşiretlerinin ‘gerici’lerine yakınlık duymakla suçlayamazdı, ama ne de olsa iktidar için potansiyel bir tehdit oluşturuyorlardı. Aralarında Ahmet Emin (Yalman) ve Velit Ebüzziya’nın da bulunduğu önde gelen dokuz gazeteci tutuklanıp yargılanmak üzere Diyarbakır’a gönderildi. İstiklâl Mahkemesi gazetecileri hükümete karşı ‘haksız ve gereksiz’ suçlamalar yaparak Şeyh Sait isyanı için uygun ortam hazırlamakla suçladı. Gazetecilerin davranışlarından dolayı pişman olduklarını belirtmeleri ve cumhurbaşkanından af dilemeleri söylendi. Kendilerinden istendiği gibi davrandılar. Mustafa Kemal yasal nedenler var olduğu halde, onları kişisel olarak suçlamayacağını bildirip, mahkemenin ‘müsamaha’ göstermesini istedi. Serbest kalan gazeteciler derslerini almış olarak İstanbul’a döndüler. Basının hükümeti eleştirmesi son buldu. Ertesi yıl cumhuriyetin kuruluş yıldönümünde affa uğrayan Hüseyin Cahit (Yalçın) ile Zekeriya (Sertel) sürgünden döndü. Aynı aftan yararlanacağını uman romantik şair Nazım Hikmet de 1928’de Rusya’dan geldi, ama onun sorunları henüz bitmemişti. Kısa bir süre tutuklandı, sonra serbest bırakıldı ve ardından iktidar, kedinin fareyle oynaması gibi uzun süre onunla oynamaya başladı.
Sayfa 493Kitabı okudu
Sevgi üzerine yazmaya başladığımda, benimle röportaj yapan tüm gazeteciler, "yumuşayıp yumuşamadığımı" bilmek istiyordu. Bu sorular sevgi üzerine yazan erkeğe sorulmaz. ... Ancak güçlü, özellikle de entelektüel kadınların duygusal yönlerinin eksik olduğuna dair bir klişe hep vardır.
Sayfa 146
Reklam
Higuera’daki çarpışma haberi Camiri’ye gelince, bura­ da görev yapan gazeteciler Valle Grande’ye doğru yola çıktı. Londra’da yayınlanan The Guardian gazete­ sinden Richard Gott, kentteki CIA faaliyetleri konu­ sunda gözlemlerini açıkladı: Helikopterin piste indiği andan başlayarak, operasyonların yönetimi asker üniformasıyla dolaşan, fakat her halinden Birleşik Devletler İstihbarat Servisleri temsilciliği yaptığı belli olan ve büyük bir olasılıkla Kübalı birine bırakılmıştı. Muhabir sözlerine şunları ekliyor: "Helikopter insanların gruplaştığı yerin uzağına indi ve gerilla kumandanının cansız bedeni, bir kamyo­ na konup götürüldü." Sözlerini sürdürüyor: "Onu izlemek için bir cipe binme izni aldık, şoför hastanenin parmaklıklarını aşmayı başardı. Cenaze, morg hizmetinde kullanılan kasvetli ek binanın önüne götürülmüştü.
Sayfa 133 - Say Yayınları 2005Kitabı okudu
Üçüncü Kısım
Cihanın dört bir köşesinden gelmiş heyetler, bütün devletlerin elçileri, diplomatlar, gazeteciler, hep ayakta, aynı saygı ve dikkat ile Türk namını taşıyan bu "mucize adamı”nın sesini dinliyordu. Selma Hanım bir, Milli Mücadele devrindeki garipliğimizi, kimsesizliğimizi, yetimliğimizi düşündü; bir de, bugünün etrafımızı saran dost ve hayran kalabalığına baktı.
Sayfa 173 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
Millî ülkü yolunda yapılacak saldırının çirkinliğini haykırmak ya gaflet, ya ihanettir. Devletlerin sorumlu yerlerinde bulunanlar, siyasî nezaket veya çıkar dolayısıyla böyle sözler söyleyebilirler. Fakat milletin gençliğine hitap edenler, yani öğretmenler, şairler, gazeteciler, yazıcılar bize barış afyonu yutturmak isterlerse, onların şecerelerini ve evlerindeki gizli evrakı araştırmak tarihin, bilhassa Türk tarihinin değişmez gerçeğini bir kere daha ortaya koyacaktır.
164 syf.
6/10 puan verdi
·
Read in 4 days
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Hayatı
Kitabın tek özelliği Mustafa Kemal Paşa hakkında yazılan tek biyografi olması. Kitap Büyük Taarruz’un bitimine kadar ele almış konuyu. Mustafa Kemal Paşa’nın hayatını özet şekilde anlatmış ve ağırlıklı olarak Milli Mücadele’ye odaklanmış. Bunun sebebi kitabın tam da o dönemlerde kaleme alınmış olması. Verilen bilgiler ise doğru bir şekilde verilmiş. Dediğim gibi kitabın tek özelliği Mustafa Kemal Paşa’yı anlatan ilk biyografi olması. Kitabın yazarları biri Suriyeli diğeri ise Mısırlı gazeteciler. Kitabın yarısı tercüme yarısı ise orijinal hali olan Arapça.
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Hayatı
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın HayatıKerim Halil Sabit · Doğan Kitap · 201118 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.