Gecenin serin soluğunda,
Kaybolur kentin uğultusu,
Yıldızlar parıldar uzaklarda,
Sonsuz bir düş gibi, bir masal gibi.
İncecik bir kül gibi serilir zaman,
Rüzgarın fısıldadığı sırlar dolanır
Kulaklarımda,
Savaş buydu demek ki! Anormal olan şeyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık. Kendimizle, savaşla, kısacası her şeyle alay ediyorduk. Her şey yolundaymış gibi olaylara mizahi bir gözle bakıyor, adeta başka bir direniş sergiliyorduk. Yaşananlar sanki savaş değil de bir masal gibiydi. Direnişin 'bin bir geceye" sığdırılan bir masal. Kadınlar her gün makyaj yapıyor, erkekler ise yolunda gitmeyen her şey için fıkralar uyduruyorlardı. Her yerde, her şeyde gizli bir direnişimiz vardı...
Bugünlerde de yaşantımızda değişen pek bir şey yoktu.
Günlerimiz televizyondaki savaş haberlerini izlemekle geçiyor, sıranın bize gelmesinden endişeleniyorduk. Artık çoğu zaman ölülerimizi bile saymıyorduk. Boşnak halkı olarak savaşta ölenlerimizin arkasından ağlamıyorduk. Savaş buydu demek ki! Anormal olan seyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık. Kendimizle, savaşla, kısacası her şeyle alay ediyorduk. Her şey yolundaymış gibi olaylara mizahi bir gözle bakıyor, adeta başka bir direniş sergiliyorduk. Yaşananlar sanki savaş değil de bir masal gibiydi. Direnisin 'bin bir geceye' sığdırıldığı bir masal. Kadınlar her gün makyaj yapıyor, erkekler ise yolunda gitmeyen her sey için fikralar uyduruyorlardı. Her yerde, her şeyde gizli bir direnişimiz vardı.
Gündüzleri geride bırak, geceler nağmelere hasret... Gökyüzünden gelen bir çığlık, affedilmeyen koparışlar... Cevaplardan kaçış ve yolculuğa dönüş... Masal değil, masal değil... Öğrenmişliğin getirdiği benimsemeler... Benimsenmiş duyumlar... Alışılmışlığın getirdiği koca bir sakinlik... Uyku sorunsalı... Geceye vuran ışığa karşı yanılsamalı bir savaş... Yukarıdan aşağıya, geceden gündüze...