ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Cengiz han 'in hanımını kaçırdılar
Gençliğinde, henüz Temuçin adlı bir yetim iken, hiç kimsenin, hatta kendisinin bile bir gün onun dünyaya hük­medeceğini aklına bile getirmediği bir zamanda başından geçen bir olayı hatırlamıştı Cengiz Han. O yaşlarda iken ba­şından geçen utanç verici bir olay idi hatırladığı: Çocuklu­ğundan beri ona vaadedilen genç karısı Börte ile balaylarını yaşarlarken, komşu kabile olan Merkit­ler’ in baskınına uğra­mış ve Merkitler onun güzel karısını ka­çır­mışlardı. Karısını Merkitler’in elinden kurtarmak için çok uğraşmış, günler geçmiş, geceler geçmişti. Bugün bile, binlerce ve binlerce askerden oluşan karşı durulmaz bir ordu ile Batı’yı fethe gi­derken, geçmişi silip her şeyi unutmak için dünya impara­torluğunun tacını giymek, adını sonsuza kadar yaşatmak üzere bu seferi gerçekleştirirken bile, o acılı günleri say­mak, düşünmek gücünü bu­lamıyordu kendisinde..
Reklam
...geçmişi ve o geçmişteki olayları bilmeden geleceğe yön veremeyiz... Dün yapılan yanlışları bugün düzeltemesek bile,yinelememek ve geleceği kurarken, o yanlışlardan kurtuluşun yollarını aramak için bilgili; doğruları yaratmak ve yaşatmak için de bilinçli olmak gerekir. Buna, Tarih Bilinci de deniliyor
Çınar yayınlarıKitabı okudu
Birini ayakta tutmak için ayakta tutmak için (“ayakta tutmak” bile aşın iddialı bir söyleyiş biçimi olur bu durumda), yıkılıp ufalanıp toz olmasını bir parça geciktirmek için diyelim hiç değilse, belki daha da doğrusu, yıkılırken büsbütün mutsuz olmamasını sağlayabilmek için, anılarını durmaksızın deşelemek, uyanık tutmak, hiçliğin batağına saplanmasın diye uğraşmak, onu kendi varlığına inandırmak... Yani, anılarla yaşatmak. Buna karşılık, değişik bir yaşam türü düşünebiliyorum. Sırasında, anıların -yaşam içinde bir ikinci yaşam arandığı zaman yapıldığı gibi- bir kitap, bir metinmişçesine ele alınabileceği, ama bir kitap, bir metin nasıl bir süre sonra bırakılıp yaşam sürdürülüyorsa, anıların da bir yana -bir daha ele alınmamak ya da hiç alınmamak üzere- bırakılabileceği bir yaşam. Şimdiki zamanda yaşanmağa çalışılan bir yaşam. Bilmem ama, bir süredir öyle çalışıyoru yaşamağa. Ya da bana öyle gibi geliyor. Geçmişi önemsizleştirmek istiyorum belki gerçekte. Kitabı, metni elimizden bırakırken, gündelik yaşama dönerken nasıl kitabı da artık içimizde taşıyorsak, durmadan artan geçmişimin batmış ya da yüzer bütün anılarıyla birlikte, tümümle, ancak bir an’ı bir an’a ulayarak “şimdi”yi sürekli biçimde yaşamağa mı çalışıyorum? Böyle bir yaşam gerçekleştirilebilir mi?
Halkımız;
Çağdaş ülkelerde siyaset, insanı insanca yaşatmak için yapılır, tıpkı Şeyh Edebali’nin Ertuğrul Gazi’ye verdiği öğütte olduğu gibi; “Ey Oğul, insanı yaşat ki yaşayasın”. Bizim ülkemizde ise siyaset, insanlığın ve yurttaşlığın temel değerleri üzerinden yapılır; din gibi, ülke sevgisi gibi, insan hakları gibi. Amacı, insanı insanca yaşatmak değil, oy alıp seçilmiş olmaktır, hizmet etmektir ama bize değil. Seçilmiş olmak demek bizim ülkemizde; para demektir, güç demektir, egemen olmak demektir. Bunları halkımız seçer. Peki ama nasıl seçer? Bizim halkımız saftır, temizdir, seçilmişin gerçekte ne düşündüğünü bilemez. Geçmişte ne eğitim aldığını, bugünlere ne amaçla hazırlandığını da bilemez. Abdullah Gül’ün İngiliz Exeter üniversitesinde eğitim görmüş olmasının ne anlama geldiğini düşünmez. Gelmişini, geçmişini, kökenini de araştırmak gereğini duymaz bizim halkımız. Halkımız duygusaldır; herkese inanır, sevgi doludur yüreği, kötülük düşünmez. Recep Tayyip Bey’in nereden geldiğini ne bilsin bizim halkımız! Böyle şeylere de pek aldırmaz; güzel sözlere çabuk inanır, bağlandığı zaman da gönülden bağlanır, geçmişi de çabuk unutur. Hâlbuki Gazi Paşa zamanında uyarmıştır; “Başına taç edeceğin kişilerin aslına bak, çünkü insanoğlu bu, döner dolaşır aslına çeker”, demiştir, ama ne gam, unutmuştur halkımız bu sözleri. Aldırmaz geçmişine, vekilini seçer. Peki ama halkımız vekilini nasıl seçer?
Her bir değişiklik, geçmişimize küçük bir vedadır: çocukluğumuza, tanıdık rollerimize, bilinen benliklerimize. Geliştirmek ve yaratmak, geleceği ayırmak ve yaşamaktır, geçmişi yaşatmak değil. İşlenmemiş bir geçmiş, ilerlememize izin vermeyecektir. Geçmişin bekçileri olarak kalmamıza neden olacaktır.
Reklam
37 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.