Karga gül dalına konsa
Gülün kadrini ne bilir
Kendi kadrini bilmeyen
Elin kadrini ne bilir
Koyundur kuzuya meleyen
Kelptir ıssını dalayan
Şeker deyü şap yalayan
Balın kadrini ne bilir
Sofra kıyısın bükmeyen
Meydana ekmek dökmeyen
Hakk'ın korkusun çekmeyen
Kulun kadrini ne bilir
Yiğit atadan olmayınca
Adı dünyaya gelmeyince
El kapısın görmeyince
Malın kadrini ne bilir
Varmazıdım gül olmasa
Yapışacak dal olmasa
Pir Sultan Abdal olmasa
Şalın kadrini ne bilir
Her ne cevreylesen üstüme almam
Bana şirin gelir dillerin dostum
Hercai olana meylimi vermem
Kış ola tutula yolların dostum
Meyil vermem müraiye şaşkına
Özün yetir bir kamile pişkine
Ali'yi seversen pirin aşkına
Gel dola boynuma kolların dostum
Ağyar olan ayıbını bildirir
Sağ yar olan Hak mizanın buldurur
Engel girmiş gonca gülün yoldurur
Dök zülfün yüzüne tellerin dostum
Umarım onmasın benden ayıran
Bağa nadan girmiş sevdiğim uyan
Kula dulda ise Allah'a ayan
Senden ayrılalı ağlarım dostum
Abdal Pir Sultan'ım gülüm yolmuşlar
Şu benim yarime nice kıymışlar
Umarım dünyaya malın vermişler
Sensiz şu dünyayı neylerim dostum
Evvel Allah deyip kitap açınca
Elif ile gelen faldan korkarım
Ben de cahil idim kendimi bildim
Verdiğim ikrardan yoldan korkarım
Aceptir şunların bizde nesi var
Cennet haktır cehennemin sesi var
Hakk'ı batıl deyú söyler asi var
Hakk'ın azıttığı kuldan korkarım
Hak teala gökten rahmetler saçar
Yeryüzünde türlü çiçekler açar
Deryası bulanmış köpürür coşar
Boz bulanık akan selden korkarım
Bizim eller yaylasına gidiyor
Kelp irakip ensemizden güdüyor
Şimdi eller bize bühtan ediyor
Mü'minden değil münkirden korkarım
Pir Sultan Abdal'ım anlar dúvazda
Kiramen kâtibin hayırım yaza
Yarın mahşer günü gel olur bize
Şerrim ağlar gelir andan korkarım
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Gönül senden özge yar bulamadım
Yaralandım al kanlara bulandım
Elimin kanını yur bulamadım
Güzel olan n'eyler altın akçayı
Arif olan düzer türlü bohçayı
Vücudunda seyreyledim bahçeyi
Bu yıl bu dağların karı erimez
Eser bad-ı saba yel bozuk bozuk
Türkmen kalkıp yaylasına yürümez
Yıkılmış aşiret il bozuk bozuk
Kızılırmak gibi çağladım aktım
El vurup göğsümün bendini yıktım
Gül yüzlü ceranın bağına çıktım
Girdim bahçesine gül bozuk bozuk
Elim tutmaz güllerini dermeye
Dilim tutmaz hasta hâlin sormaya
Dört cevabın manasını vermeye
Sazım düzen tutmaz tel bozuk bozuk
Pir Sultan'ım yaratıldım kul deyi
Zalimlerin elinde mi öl deyi
Dost beni ısmarlamış gel diye
Gideceğim amma yol bozuk bozuk
Derdim çoktur kangısına yanayım
Yine tazelendi yürek yaresi
Ben bu derde nerden derman bulayım
Meğer şah elinden ola çaresi
Türlü donlar giymiş gülden naziktir
Bülbül cevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle gelir gelir canlar paresi
Benim uzun boylu selvi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının aresi
Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan âşık sayılmaz
Münkir üflemekle çerağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası
Pir Sultan'ım kat-i yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geçersin
Dilber muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir yolunuzun töresi
Şu karşı yaylada, göç katar katar,
Bir güzel sevdası serimde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı, eyleme beni.
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bana zulüm getirir
Güzel âşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi
Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Bir yiğidin eli düşse darlığa
Ya onun halinden bilen olmalı
Sonra eli erişirse varlığa
Ulu eylediğin kimse bilmeli
Eğer zengin isen “Gel beri” derler
Kan eylesen senin terkini yurlar
Fukara gelince “Kapıya” derler
Fukaranın halin bilen olmalı
Fukara özünü teslim eylese
Girse hakikatin gölün boylasa
Kitaba yarar bir cevap söylese
Şimdiki dedeler elin almalı
Pir Sultan Abdal’ım bu nasıl haldir
Yiğidi meydana getiren maldır
Fukaranın yüzü bir soğuk göldür
Su bulup da ona gelen olmalı
Ne yatarsın bülbül kalk figan eyle
Çağırıp ötmenin zamanı şimdi
Kırmızı gül yeşil yaprakta kaldı
Dalında ötmenin zamanı şimdi
Benim Şahım gelir türlü naz ile
Dili tuti kalbi irfan söz ile
Kırmızı bâdeyle cura saz ile
Muhabbet etmenin zamanı şimdi
Benim Şahım gelişinden bellidir
Ak elleri deste deste güllüdür
Dertli olanların derdi bellidir
Derde dert katmanın zamanı şimdi
Nasıl yâr diyeyim ben böyle yâre
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin gülleri al ile yeşil
Şu benim gülüm solduktan sonra
Coşkun çaylar gibi çağlamayan yâr
Gönlümü gönlüne bağlamayan yâr
Benim bu hâlime ağlamayan yâr
Daha ağlamasın öldükten sonra
Karadır kaşların keman istemem
Şu gönlümde özge mihman istemem
Ölsem de derdime derman istemem
Ok vurup sinemi deldikten sonra
Pir Sultan Abdal'ım sürerim bu yolu
Şahı velayetin olmuşuz kulu
İster yağmur yağsın isterse dolu
N‘idem ben ummana daldıktan sonra
Ötme bülbül ötme, şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim, eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana
Haberin duyarsın peyikler ile
Yaramı sararsın seyikler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana
Gafil gezme şaşkın birgün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Kurtulamazsın Azrail'in elinden
Bir gün olur çıkarırlar evinden
Hakk'ın kelamını koyma dilinden
Dünya kadar pulun olsa ne fayda
Sen de dersin söz içinde sözüm var
Çalarsın çırparsın oğlum kızım var
Senin şunda üç beş arşın bezin var
Bütün dünya malın olsa ne fayda
Yalan söyler kov gıybetten geçmezsin
Helalını haramını seçmezsin
Kesilir nasibin su da içmezsin
Akan çaylar senin olsa ne fayda
Pir Sultan Abdal'ım çökse otursa
Külli günahlarım alsa götürse
Dünya benim diye çekse getirse
Bütün Dünya salın olsa ne fayda