Mahpeyker Kösem Sultan
6 padişah gören Mahpeyker Sultan'ın hayatı, çoğu gerçek dışı hadiselerle dolu roman, piyes ve filmlere mevzu olmuş; Türk tarihinde hiç bir kadın onun kadar tanımamıştır. Katı yürekli ve entrikacı olarak gösterilmiştir. Kadın haklarının ateşli müdafileri bile kendisini, "kınalı parmaklarını devlet işlerine" sokmakla itham etmişlerdir.
Sayfa 209Kitabı okudu
Adı meçhul mektup sahibi, 1539 yılının temmuz ayında, yani Molla Kâbız olayından tam on iki yıl sonra, Kanuni Sultan Süleyman'ın huzurunda cereyan eden bir tartışmadan bahsetmektedir. Rivayete göre ulemanın huzurda bulunduğu bir sırada söz İslam ile Hıristiyanlığın karşılaştırılmasına intikal etmiş, sultan onlara İslam'dan sonra en iyi dinin
Reklam
XV. yüzyılda Akdeniz dünyasının en kuvvetli devletlerinden biri olan Venedik Cumhuriyeti ile 1454 yılında bir antlaşma imzalanmıştı. Avrupa’daki düşmanlarıyla mücadele halinde olan Venedik bu antlaşmayla, Türklerle barışçı bir politika izleyerek doğudaki ekonomik kazançlarını korumayı amaçlamıştı. Padişah da bu ticaret antlaşması ile güçlü Venedik
Tarihin gördüğü en büyük devlet adamlarından biri olan Sultan Mehmed, hayatı boyunca Osmanlı Devleti’ni gerçek manada bir imparatorluğa dönüştürmek gayesini gütmüş, bu gaye istikametinde fetihlere girişmiş ve köklü teşkilatlanma çalışmaları yapmıştır. Halil İnalcık’a göre, “Fatih, tarihteki imparatorluk kurucularının taşıdığı çok mühim iki özelliği nefsinde cem etmişti: Cihan hakimiyetinin peşinde koşan kudretli bir lider ve geniş vizyon sahibi bir kültür adamı. Bu büyük padişahın tüm fiillerine, devletini her bakımdan dünyanın en üstün ve en güçlü imparatorluğu haline getirme ideali hâkim olmuştur.” Fatih Sultan Mehmed üst düzey bir mareşal olduğu kadar, oldukça mahir bir diplomattır da. Saltanatı süresince Asya ve Avrupa’da bazen dört beş devletle aynı anda savaşmak zorunda kalmış, doğudan ve batıdan düşmanlarınca kendini kuşatılmış olarak bulmuştur. Bu gibi kritik dönemlerde bazen düşmanlarına tavizler vererek, bazen oyalayarak, bazen de birbirlerinden ayırarak, her halükarda amacına ulaşmasını bilmiştir.
Salankamen Muharebesi
BOZGUNLAR Artık seri halinde bozgunlar tam 16 yıl sürecek ve felâketimizi tuğralaştıran Karlofça muahedesiyle, bizi kendi halimize bırakıp bir ân duraklayacaktır. Bu arada da Moskof emelleri geliştikçe gelişecek, hattâ yavaş yavaş aksiyon plânına dökülmeye başlayacaktır. Felâket çığırımızın gafil Padişahı Dördüncü Mehmed (ne gariptir ki, Beşinci
Kara Mehmet Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet adamı. Mehmet Paşa, Bostancı Ocağı'nda büyümüştür. Rumeli Beylerbeyi görevindeyken, Saint Gotthard Muharebesi sonrasında imzalanan Vasvar Antlaşması dolayısıyla, 1665 yılında Avusturya İmparatoru'nun huzu
Halife Ünvanı'nın Osmanlı'daki Tarihi Seyri
Halifeliğin, Kahire Abbasilerinin sonuncusundan Osmanlı Sultanı Yavuz Selime geçiş hikayesi, ilk olarak 1788'de ünlü bir yazarın ünlü bir kitabında anlatılmıştır. Bu yazar, İsveç diplomasisinde çalışan, Türkiye Ermenilerinden lgnatius Mouradgea (Muradyan) idi. İsveç asılzadesi ve Baron d'Ohsson ünvanına sahipti. Bu hikayenin o sıralar ortaya çıkmış olması, şüphesiz ki, yeni bir fikir olan Osmanlıların dini liderliği ideali ile yakından ilgilidir. Bu fikir, 18.yy.'ın son ve 19.yy.'ın ilk yıllarını içine alan dönemde zaten tartışılmış ve sorgulanmıştı. Orta Doğu'da geçen olayları konu alan bir çağdaş İngiliz romanında ilginç bir bölüm yer almaktadır. Romandaki karakterlerden biri yöneticilerin genelde sahtekarlıklarını yorumlarken, sultanı da "Sultan, inananların halifesi ünvanını aldığı vakit bizzat Tanrıyı dolandırdı" ifadesi ile anlatmaktadır. Fakat bu ünvan git gide artan bir kabul görmüş ve 19.yy'ın son yıllarında hızla gelişmiştir. Yeni pan-İslamizm hareketi ile birlikte, Avrupa'nın doğusundaki ve batısındaki emperyal güçlerin, İslam topraklarının büyük çoğunluğuna hükmeden gerçek gücün kendileri olduğunu iddia ettikleri bir sırada bu da Müslüman sadakatinin bir parçası haline gelmiştir. O dönemde, son bağımsız Müslüman devleti olan Osmanlı İmparatorluğu birleştirici bir unsur olmuş ve Osmanlı sultanının tüm İslam'ın başı olduğu iddiası hazır bir kabul görmüştür. Bu iddia 1876 ilk Osmanlı anayasasında resmi olarak dile getirilmiş, 1924'te TBMM'nin halifeliği feshetmesine kadar da resmi Osmanlı doktrini olarak kalmıştır.
Sayfa 79 - 1. baskı - Nisan 1992
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.