bu kitap hakkinda cok gorusum var ama hicbiri fazla net olmadigi icin icimden hic yazmak gelmiyor. belki yazdikca netlesir umuduyla yaziyorum yine de. genel olarak spoiler icerecek diye dusunuyorum ama cogu insan da filmini izlemistir yuksek ihtimalle, bilmiyorum. ozellikle bir major (?) spoiler olacak ama.
bakin bu klasik bir kitap, hani klasik
Aşk lafını ağzına almazdı Yakamoz. Nerede aşık görse garipser, aşk acısı gördü mü dayanamaz, gülerdi. Çok ketumdu, kimseye hiçbir şey söylemezdi. Bir kadının onu seveceğine inanmazdı, gerçek aşkın onu bulacağına ihtimal bile vermezdi. Sonra bir gün onu gördü, onu Papatyasını bakmaya kıyamadığı o narin çiçeğini hayatında hiç böyle hissetmemişti.
Momo'nun hiç kimsenin yapamayacağı şekilde başardığı şey dinlemekti. Belki şimdi pek çok kimse, bu da bir şey mi , herkes dinlemesini bilir , diyecektir.
Oysa hiç de öyle değil. Çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir.
Herkese selam. Nasıl güzel bir kitaptı bu ya. İlk kitabı okuyup bıraksaydım büyük haksızlık yaparmışım bu seriye. Asıl taşlar ikinci kitapta yerine oturdu beni benden aldı kurgusu. Adrian bunca okuduğum kitapta hiçbir karaktere benzemediği için beynimde ona yeni bir şema açtım. Uç karakterler başlığında tam bir anti-kahraman. Sevip sevmeme
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak sadece.
7.
Durum oldukça ilginçti. Bilinmeyen bir görev için bilinmeyen bir yere gidiyorduk. Ancak davetimiz ya tam bir aldatmacaydı ki bu akıl almaz bir hipotezdi ya da önemli konuların yolculuğumuza bağlı olabileceğini düşünmek için iyi nedenlerimiz vardı. Bayan Morstan'ın tavrı her zamanki gibi kararlı ve kendine hakimdi. Afganistan'daki maceralarımı hatırlatarak onu neşelendirmeye ve eğlendirmeye çalıştım; ama doğruyu söylemek gerekirse ben de durumumuzdan dolayı o kadar heyecanlandım ve nereye gideceğimizi o kadar merak ettim ki hikayelerim biraz işin içine karıştı. Bugüne kadar, gecenin köründe bir tüfeğin çadırıma nasıl baktığına ve ona çift namlulu bir kaplan yavrusunu nasıl ateşlediğime dair dokunaklı bir anekdot anlattığımı söylüyor. İlk başta hangi yöne doğru gittiğimize dair bir fikrim vardı; ama çok geçmeden hızımız, sis ve Londra hakkındaki sınırlı bilgim yüzünden yönümü kaybettim ve çok uzun bir yol kat ediyormuşuz gibi göründüğü dışında hiçbir şey bilmiyordum. Ancak Sherlock Holmes asla hatalı değildi ve taksi meydanlarda ve dolambaçlı ara sokaklarda girip çıkarken isimleri mırıldanıyordu.
"Rochester Row" dedi. “Şimdi Vincent Meydanı. Şimdi Vauxhall Köprüsü Yolu'na çıkıyoruz. Görünüşe göre Surrey tarafına gidiyoruz. Evet öyle düşünmüştüm. Şimdi köprüdeyiz. Nehrin bir anını görebilirsiniz.”
Gerçekten de geniş, sessiz su üzerinde parlayan lambaların olduğu Thames Nehri'nin bir bölümünün geçici bir görüntüsünü elde ettik; ama taksimiz hızla ilerledi ve çok geçmeden diğer taraftaki sokak labirentine girdi.
Nihayet ağızdaki yolculuğumuz tamamlandı ve şimdi yeni topraklara gitmek için hazırız. Sıkı tutunun, çünkü birazdan yemek borusuna zorlu bir giriş yapacağız. Birazdan göreceğiniz gibi yemek borusuna giriş tam anlamıyla nefes kesen bir deneyim olacaktır. Hemen belirtelim, nefesinizin kesilmesi duyacağınız heyecandan değil, fizyolojik bir durumdan kaynaklanacaktır. Çok sık yaptığımız bir iş olmasına rağmen, yutma gerçekten de olağanüstü fizyolojik bir olaydır. Yutma hareketi için illaki bir şey yemenize gerek yok. Zira belli aralıklarla tükürüğümüzü yutuyoruz zaten. Ama sayılarla konuşmak gerekirse, günde yaklaşık olarak altı yüz kere yutkunmaktayız. Yaklaşık iki yüz yutkunma yeme içme sırasında gerçekleşir. Uyku sırasında yaklaşık elli yutkunma olur. Geri kalan yaklaşık üç yüz elli yutkunma da diğer durumlarda gerçekleşen yutkunmadır. Ama burada özetlenecek kısım, ağzınızda paketlenmiş iskendere ait lokmanın yutulmasını içermektedir. Baştan söyleyelim, yutmak aslında öyle yapıldığı kadar kolay bir iş değildir.
İlk okuduğum Hüseyin Rahmi kitabı Gulyabani’ydi. Daha sonra Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç ve Mürebbiye … Hüseyin Rahmi Gürpınar, Servet-i Fünün döneminin bağımsız yazarlarındandır. Eserlerini Servet-i Fünun dönemi anlayışıyla değil de tamamen kendine has bir anlayışla kaleme almıştır ama Tanzimat Dönemi anlayışına daha yakındır bana göre .
Başlamadan önce çevirisi ile alakalı şahsi olarak beni rahatsız eden bir şey var. Kitabın orijinal Fransızca baskısını okumuştum, benzeri şeyleri bu tarz kitaplarda tekrarlamayı sevmememden ve okurken aklımdan uçup gitmesinden de kaynaklı çok alıntı yapmadım ama yaptığım alıntılar için bir de merakımdan arkadaşımdaki türkçe baskısına da baktım
Aslında bu ilk kelime bile yüreğe su serpen cinsten. İsmiyle müsemme bir eser, uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı çok şükür nasip oldu.
Kitapta İslam büyüklerinin ruhlara şifa yaklaşımlarına yer verildiği kadar yabancı yazarlara da söz hakkı tanınmış olması çok hoşuma gitti.
Hüzün ve kederin insanlığın ortak paydası olduğundan uzun uzun bahsedilmiş.
"Sınırlar ülkeleri birbirinden ayırabilir ama kederleri ayıramaz"
Şair; 'Kederlerle bütün yüzler birleşir' derken bu ortak paydayı kastediyor olmalıdır.
Kitap insanın içini ferahlatıp tevekkül ve tefekkür etmemizi sağlıyor aynı zamanda...
Okuduğum bir çok satırda durup düşünüp tekrar tekrar okuduğum yerler oldu ve
- gerçekten de öyle...
- aaa bu böyle olmuştu dediğim sayfalar...
Yazar insanların iç dünyasını tanımak ve anlamak için çokça çaba sarf etmiş.
Bu esere sadece bir kitap gözüyle bakılmamalı bence, reçete, ilaç, hayat arkadaşı ve yol gösterici gibi görmek gerekli.
Evet her ne kadar sufiler ve filozofların fikirleriyle yoğrulmuş olsa da yapılan kritiklerin sonucunda hadis ve ayet eksenine oturtulması çalışmanın etkisini artırmaktadır.
Vel hâsıl kelâm okuyun, okutun....
Bir psikanaliz kitabı...
Yoğun içeriğe sahip olduğu halde akıp gidiyor anlatım.
Çok seveni de var hiç sevmeyip sıkılanı da...
Sebebi ise şu: kitabı size bilmediğiniz bir şey anlatmasını bekleyerek okursanız bu sıkıcı olacaktır.
Bildiğiniz ama göz ardı ettiğiniz birçok noktada farkındalık oluşturacak bir kitap.
35 yıl önce kaleme alındığını hesaba katarak okursak daha okunur olacaktır.
Hayatınızdan, çevrenizden ve kendinizden çok şey bulacağınız ve altını çizdiğiniz satırlarda gerçekten öyle diye düşüneceğinizden eminim.
.
Yoğun tempolu romanlar ve bitmeyen konulu kitaplar arasında benim için bir dinlenme durağı oldu. Size de tavsiyemdir
İnsan OlmakEngin Geçtan · Metis Yayınları · 201922.9k okunma
---
Papatya, hemen Yakamoz'a bir mektup yazarak ona bu rüyayı anlatmak istedi. Elbette ki sevdiği bir rüya tabircisi değil, fakat onun bu rüya hakkındaki görüşlerini çok merak ediyordu. Bir çırpıda mektup yazan Papatya, büyük bir heyecanla Yakamoz'dan cevap bekliyordu. 2 hafta sonra Yakamoz'dan cevap gelmişti. Yakamoz aynen şöyle
konu etiketini "din" olarak seçtim çünkü her şey din ile başlıyor zannımca. bu dergiyi daha önce defalarca görmeme rağmen merak edip de sayfalarını dahi karıştırmadım, o kadar uzaktı bana. biz o kadar uykudayız.. biz gerçekten de o kadar miskiniz.. oysa mensup olduğumuz dinin bize emrettiği şey bu değil. evet, her şey din ile başlıyor.