Aklı olan birisi, devle­ti gırtlağına kadar borç içerisinde debelenirken, yakayı paçayı kapitülasyonculara kaptırmışken, şimdi boğazın iki tarafında görünen sarayları son anda yaptırır mıydı? Güneş gibi, batarken son ışıkları daha parlak olsun istemiş olmaları gerekir ...
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
Reklam
kimse bıraktığı yerden başlayamaz. ben seni görünce sevindim. bıraktığımız yerden başlamayı da düşünmüyorum. zaten her şey bitmemiş miydi? aslında değişmeyen insanlardan tiksinirim. ama sen başkasın. belki senin değişmemen gerekir. kendi yarattığın bir yapıt gibisin. kendini kimselere sormadan, kimseden etkilenmeden, gönlünce kurmuşsun. sapasağlamsın. tanıştığımız günlerde kusursuzdun neredeyse. bundan ötürü de can sıkıcıydın. asla yalpalamayan, kimseleri, durup dururken şaşırtmayan bi insansın. böyle oluşun rahatlandırıyor beni… çünkü zaman zaman korkuya kapılıyorum, elimde değil. değişim, her zaman gelişme demek değildir. bu, aklıma gelince ürküyorum. çünkü ben de değişiyorum, çevrem de. hem de büyük bir hızla… böyle korktuğum günlerde seni arıyorum. seni düşününce rahatlıyorum. tabii başkaları da var. değişmeyen ya da toplumun, dünyanın değiştiğini fark etmeyen çok insan var. ama onlar senin gibi güven vermiyorlar. onlardan tiksiniyorum. kokmuş cesetlere benziyorlar.
Yani ağabey, ruh denilen şey hiç bir şey değil mi ki ? Yok hayır, yani o cam gibi bir şey mi ki ? Cam şeffaf ve kolay kırılan bir şey. Bu camın doğasıdır. Bu yüzden cam eşyaları dikkatli kullanmamız gerekir. Çünkü çizilir ya da kırılırsa kullanılamaz hale gelir ve atılır gider. Eskiden kırılmaz camlarımız vardı bizim değil mi? Onlar cam mıydı başka bir şey miydi emin değilim ama şeffaftı, sağlamdı ve gerçekti. Demem o ki ağabey, bizler kırılarak bir ruha sahip oldu­ğumuzu gösteriyoruz değil mi? Gerçek camdan yapılmış insanlar olduğumuzu ispatladık
Sayfa 100Kitabı okudu
Bir soruya yanıt verme hızınız, düşünme biçiminize bağlıdır. Ani bir parıltı ya da ışık patlaması gördüğünüz yolunda basit bir yanıt vermeniz gerekiyorsa, bunu oldukça hızlı yapabilirsiniz (parıltı için 190, patlama için 160 milisaniye). Ama bir karar vermek durumundaysanız (“parıltı kırmızı mıydı, yoksa yeşil mi?”) bu sürelerin üzerine onlarca milisaniye eklemeniz gerekir. Gördüğünüz şeyi isimlendirmeniz de istenirse (“Mavi bir parıltı gördüm.”) süre daha da uzar.
...İnsanın sansüre, yani söyleme ve düşünmenin yasaklanmasına temel bir rol yüklemesi için, kendisinin, itirafın bu içe dönük kurnazlığının iyice tuzağına düşmüş olması gerekir; bizim uygarlığımızda, bunca zamandır, bizi, ne olduğumuzu, ne yaptığımızı, neyi anımsayıp neyi unuttuğumuzu, neyi düşünmediğimizi ve neyi düşünmediğimizi sandığımızı söylemek zorunda bırakan o harikulade buyruğu ha bire tekrarlayan tüm seslerin özgürlükten söz ettiklerini zannetmek için, insanın kafasında iktidarı iyice ters bir biçimde canlandırıması gerekir. Bu, aynı anda diğer çalışma biçimleri sermaye birikimini sağlarken, Batı'nın insanların uyruklaşmasını sağlamak için uğruna birçok kuşağı harcadığı dev bir iştir; uyruklaştırma derken, anlatmak istediğim kişilerin hem birer uyruk hem de birer özne olarak oluşturulmasıdır." Düşünün, XIII. yüzyılın başında her Hıristiyana yılda en az bir kez, hiçbirini es geçmeksizin, tüm kabahatlerini itiraf etmesi için verilen buyruk, kim bilir ne korkunç görünmüştür insanların gözüne. Bir de yedi yüzyıl sonra, Sırp direniş hareketine katılmak için dağlara çıkmış partizanı düşünün; şefleri ondan yaşamını yazmasını isterler, gecenin karanlığında karalanmış birkaç zavallı kâğıdı götürdüğündeyse bakmazlar bile ve ona yalnızca "yeniden yaz ve hakikati söyle" derler. Bu denli önem verilen dil yasakları, itirafın yarattığı bin yıllık boyunduruğu unutturmalı mıydı?
Reklam
"Tanışıklık gösterip ona selam vermem, kimliğimi açığa vurmam gerekir miydi acaba? Yoksa, üstüme almayıp, benzettiği birisi gibi mi davranmalıydım?.."
Sayfa 9 - İletişim Yayınları 1
"Nasıl olur, onca kaygı, onca keder, onca çılgınlık, bunun için miydi?” dedirten bir şaşkınlıktı. İtiraf etmek gerekir ki, sevdiğimiz birine ıstırap çektirmiş, hayatını altüst etmiş, bazen de ölümüne sebep olmuş kişiyi görünce, bu tür bir tepki göstermek, Troyalı ihtiyarların tepkisinden çok daha yaygındır. ...Bunun sebebi, ne aşkın kişisel olması, ne de kendimiz âşık değilken, doğal olarak aşktan kaçınılabileceğini düşünmemiz ve başkalarının çılgınlığı üzerine felsefe yapmamızdır. Hayır, sebebi şudur: Aşk, bunca ıstıraba yol açtığı bir noktaya geldiğinde, kadının çehresiyle âşığın gözleri arasında duran duyulardan oluşan yapı –bir çeşmeyi gizleyen kar tabakası gibi kadının çehresini saran ve gizleyen devâsâ acı kozası– o kadar yükselmiştir ki, âşığın bakışlarının ulaştığı, haz ve acıyla karşılaştığı noktayla, başkalarının gördüğü nokta arasındaki mesafe, gerçek güneşle, bizim gökyüzünde, yoğunlaşan ışığı yüzünden onu gördüğümüz yer arasındaki mesafe kadar büyüktür
932 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.