Onun kaybettiği bir gelecek var.Benim kaybettiğim bir geçmiş.Onun hayalleri mümkün.Benim kabuğum kırık.O yüksekleri görüyor.Ben çukurları.O olacaklardan bahsediyor ben olmuşlardan.
Ey ölüm terzileri, ev yıkıcılar, sürgün ustaları... Ey kardeşliğin süreğen kışı. Bir halkın onuruna yağan kar. Ey bahçemizdeki gergedan. Ey narcissus. Aşağılayan özveri... Eşitlik, zayıflık değil bilgeliktir. İyi olmaktan bu kadar korkmayın. Bir kez olsun sevgiyle bakmayı deneyin dünyaya. Hiçbir halk sonsuza dek efendi, hiçbir halk tutsak olarak yaşayamaz. BARIŞ hepimizi onurlu ve özgür yapacak tek olanaktır. Çıkarın kulaklarınızdan körlüğün tıkaçlarını...
Ey ölüm terzileri, ev yıkıcılar, sürgün ustaları...Ey bir halkı dizlerinin üstünde görmekten gönenen sahte eşitlik!Ey korkuyu sevgi sanan aşağılık duygusu. Siyah ve beyaz dışında renk tanımayan alacakaranlık. İki yanında iki süngüyle şımarık cesaret.Konuşmak yerine bağıran özgürlük. Ey gülerken ısıran iyilik, aşağılayan özveri, cezasız suç.Ey dağları düzlükle ölçmeye kalkan sığlık. Çokluğuna güvenen yanlışlık.Bir suçu, daha büyük bir suçla hafifleten tükeniş. Kendinden korkan öfke. Kan ter uykulara yastık olan taş. Ey başkasının bahçesindeki gergedan. Bir halkın türküsünü odalarda boğacağını sanan sağırlık. Ey dağları evlerin üstüne yıkan cinnet. Ey narcissus. Kan ve gözyaşı. Yalnız gövdesiyle var olan sevgisizlik. Kendi ışığıyla yanan pervane. En yüce değeri zulüm olan ahlak! Ordularıyla soluk alan haksızlık. Ey kardeşliğin süreğen kışı. Bir halkın onuruna yağan kar.
Yazarı ilk okuyuşum; alışık olmadığımız bir üslubu var bu da kitabı daha ilgi çekici kılıyor, ele aldığı konular hepimizin sorunları... Okudukça içselleştiriyor, olanları hınçlı bir tebessümle okumaya devam ediyorsunuz... Bir diğer nokta ise yazarın metafor olarak neden 'Gergedan'ı seçtiği sorusu... Gergedan kendine zarar verilmediği sürece vahşi olmayan bir hayvan, afrodizyak etkisinden ötürü boynuzu uğruna canını acıtan bizleriz... Belki de sevgili Mine Söğüt farklı üslubuyla bunu da bilerek tersine böyle ele aldı; öyle ya "İnsanlar içinde yalnız kalan bir gergedan kadar kötüsü de gergedanlar içinde yalnız kalan bir insan..."
Kendimden utandım. Neden bu kadar geciktim? Bu kitabı 29 Ekim 2004'te Mine Hanım'a imzalatmıştım. Ama nedense okumamıştım. Büyük hata. Mine Söğüt'ün Gergedan'ını okuyup, hala kendime gelememişken Kırmızı Zaman'ı da elime aldım. Bir beğeni şoku daha. Uzun süre tadı damağımda kalacak bu kitapların.
Birbirlerini hiç tanımayan 5 kişinin, muhteşem bir sarmalla birbirine bağlanması. İstanbul'un dehlizleri, mezarlıkları, sarayları, surları ve insanları, balıkları, kayıkları öyle güzel harmanlanmış ki hayal mi gerçek mi anlayamadan bir girdaba çekiyor sizi. Kesinlikle girmek isteyeceğiniz bir girdaba. Mutlaka okuyun.
Bu kitapları okuduktan hemen sonra yazarın, Deli Kadının Hikayesi ve Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey adlı kitapları da hemen kütüphaneme ekledim. En kısa zamanda onları da okuyacağım.
Kırmızı ZamanMine Söğüt · Yapı Kredi Yayınları · 20191,801 okunma